Şu an buradasınız: Yazar > Rasim Özdenören | Yazar No : Y- 949 |
Yazar Detayı | Yazar No : Y- 949 |
|
![]() |
Yazara ait | Kitaplar | E-Kitaplar | Makaleler | Åžiirler | Hikayeler | Fetvalar |
Yazar Hakkındaki | Tanıtım Kitapları | Tanıtım Makaleleri |
Yazarın Kitapları | |||||
|
Yazarın E-Kitapları | |||||
|
Yazarın Makaleleri | |||||
|
Yazarın Şiirleri | ||
Yazarın Hikayeleri | ||
Yazarın Fetvaları | |||||
|
Yazar Hakkındaki Tanıtım Kitapları | |||||
|
Yazar Hakkındaki Tanıtım Makaleleri | |||||
|
Hayat Hikayesi |
Rasim Özdenören HİKAYELERİ
Yeni İstiklâl'in sanat sayfasında, başta Cahit Zarifoğlu olmak üzere, Alaeddin Özdenören, Erdem Bayazıt, Mehmet Akif İnan gibi şairlerin eserlerini yayımladı. Özellikle Cahit Zarifoğlu, ilk kitabı İşaret Çocukları'nın on üç şiirini bu sayfada yayımladı.
ESERLERİ:
HİKÂYE:
ROMAN: DENEME:
ÇEVİRİ:
RASİM ÖZDENÖREN KÖR BULUŞMA Güneşin sıcak, parlak ışıkları kalabalığın üstüne sızıp kalmıştı. Büyümemiş, genç kestane ağacının gölgesi mermer gömül" taşlarının üstünde kıpırdamadan duruyordu. Güneş yakıcıydı. Her yerden gelmiş cenaze töreninin küçük kalabalığı iki musalla taşının bulunduğu caminin ön tarafındaki küçük bölmenin gölgesine toplanmış, sıkışmıştı. Kan ter içinde gelmişti oraya. Uzak bir kentten.. Yetişeceğini biliyordu. Ve yetişmişti. Gözleri çabucak kalabalığı taradı. Çevresindeki birkaç kişinin arasında hemen ayrımsadı onu: ıslak, kızarmış gözleriyle ve isyan dolu bakışlarıyla oydu, oradaydı.. Oğulları da oradaydı. Oğulları! (Bir onlar anımsatıyor aradaki pürüzsüz, yılların doldurduğu boşluğu: kendinden olabilirdi bu oğullar, kendi dölünden gelebilirlerdi.) Gönül kırıklığı. Ne kadar zaman geçmişti aradan? Kaç yıl? Soluk bir pardesü vardı üstünde. Yoksa kendisine mi öyle gelmişti? Bir an., bakışları karşılaştı. Cesaret edebilecek miydi ona yaklaşmaya? Kör bakışlarla baktılar birbirlerine. Kaç yıl geçmişti? Bunu kim bilebilir? Yıllar önce bu tabloyu -işte tam bunu- kim bilir kaç kez yaşatmıştı düşüncelerinde, düşlerinde? ölen onun kocasıydı. Kendisiyse eski sevgili. Dağılıp toplanıyorlardı onun çevresinde. O, hâlâ uzağındaydı onun. Gömüt taşlarının arasından bakımsız otlar fışkırıyordu. Güneş olağanüstü parlak bir fanus gibi ışıklar ve ateş saçan gövdesiyle bir kubbenin tepesine asılıp kalmıştı. Kalabalığın ortasında bir başına, kararsız, yapayalnız duruyor, isyan eden sesi bir tıslama hâlinde, göğün enginliklerine doğru kırık dökük dağılıyordu: yankısız, yansımasız, yanıtlamasız, "öldüğüne yanmıyorum, nasıl acı çekti, nasıl hırpaladılar onu, bilemezsiniz." Mırıltıları doğaçlama bir ilâhi, sessiz bir şivan gibiydi. İçinde bulundukları oda dünyanın öteki ucuna fırlatılmışçasına uzaktı, bir mutluluğun çığlığı uzayın izbe yerlerinden ikisini de kuşatmıştı. Kıskançlık nedir bilmiyordu daha. Kıskançlığın, aşkın yemişi, aşkın doğal türevi olduğunu bilmiyordu. Aşk yalnızca özlemle karışık bir mutluluktu daha, sürekli özlemdi. Yoksul bir odanın kilimi üstünde ya da bir bahçenin çimenlerinde yan yana uzanmışlarken terli avuç içleriyle onun çıplak omuzlarını okşamak ve kelimesiz süren konuşmaları boyunca birlikte olmak, bir başına bu, bütün bir gençliği ömür boyu yaşamak kadar değerliydi. Ama çıkılan bir yolculukta sarp yollardan geçmek de vardı: bu da bir yazgı olarak kabul edilmeliydi. Ve gelip dayanılıyordu geçit vermeyen boğazlara. Geriye dönmek yok. İleri geçmek yok. Ne olursa orada, o dorukta olacaktır. Kenetlenmiş ellerde artık birbirini tutacak güç kalmamıştır. İkisinden biri, kadın ya da erkek, uçurumdan sarkmaktadır, tutuşan elleri gitgide mecalsizleşmektedir, istenç boşunadır, eller birbirini bırakacaktır. İçinde alev alev yanan kıskançlık tohumlan gürleşirken, tutuşan eller birbirinden boşanacaktır. Kıskançlık, geçen zaman içinde ilkin acıya dönüşecek, sonra da küllenmiş bir hüzün tortusu yüreğinin diplerine çöküp kalacaktır. Ama daha bilmiyordu bunları, hiçbirini. Günü geldiğinde bilmediği bir adam, bilmediği dilde bir haberi verdi ona. Bütün bu bilinmezliklerden çıkarılan açık bir anlam vardı, anlamıştı. Çimenlerde gezinmekten inciniyordu. Yalnızlıktan kahroluyordu. Kelimeler. Verilmiş sözler. Hepsi gerçekliğini yitirmişti. Bunlar sanki hayatında hiç olmamıştı. Bir tek şey kalmıştı geriye: acı. Bir başınaydı orada, gömütlerin arasında. Kalabalık dağılıyordu. Güneş çarpması gibiydi, başı dönüyordu. Bir gömüt taşının üstüne çöktü, başını koluna yasladı, öylece kaldı. Taze ölü biraz ötesindeydi, gömülmüştü. Taze toprak tümsek yıkılmış bir duvar gibi serilip kalmıştı öylece. Bir bir geçip gittiler önünden, yanlarından. Telâş bitmişti. Adımlarının sesi bu koca kentin beyaza kesmiş göğünün parlak, duru maviliklerinde eriyip gidiyordu, ölgün, baygın bir sessizlikle, yankısız çınlamalarla. Az önce tırmandığı yokuşu inmeliydi. Gitmemişlerse eğer, onu, orada, cami kapısının önünde oğullarının arasında bulacaktı. Yol boyunca dilenen çocuklar ve paçavralara sarılmış insanlar çevirdi önünü. Aşağılardan taş ve demir külçelerinin boğuk gürültüleri duyuluyordu. Durgun ayak sesleriyle bir yere doğru ilerliyormuş gibi değil de, ricat eden bir insanın taşıdığı umutsuzluk duygusuna kapılmış, yürüyorlardı. Alanda kimsecikler yoktu. Yıkılmış ve henüz yapılmamış alanın şantiye görüntüsünde, yoğun, bunaltıcı, sevimsiz ışık, insanları çekip gitmeye, ortalığı bomboş bırakmaya zorlamıştı. Garip, derin, baş döndürücü bir terkedilmişlik devrilip kalmıştı ortalık yerde. Kestane ağacının oraya doğru yürüdü. Oradaydı! Oydu! İçi titredi. Oğullarının arasında, bir basma, yıkık ve şaşkın, eşarbı başından savrulmuş duruyordu. Yıllardır kurduğu karşılaşma gerçekleşiyordu. Ama beklediği bu görüntü olamazdı. Bu kadın o değildi, kendisi o adam (yoksa delikanlı mı demeli? Ama hani o istekler, pişmanlıklar, geceler boyu ağlamalar -umarsızlıktan değil, hayır, dolu dolu yaşamaktan- bin yılı bir âna sığdırabilen gizil, gizemli güç, iliklerinden fışkıran dirim, coşku selleri.. nerde? Bir kez daha ele geçiremeyeceği o kutsanmış gece nerde? Hani sevgilisiyle aynı yatağı paylaşıp da, tanrısal bağ olmadığı için ona el sürmediği, süremediği gece?) değildi. Kurguları, taşanları uçup gitmişti, dağılıp gidiyordu. Ona diyecekti ki., hayır hayır, ona hiçbir şey söyleyemezdi artık: o yaşananlar, o geçmişte duyulan özlemler başka bir dünyaya aitti ve o dünya arak yoktu, belki de hiç olmamıştı. Karşılaştıklarında, güya, seni seviyorum, diyecekti, ama artık bir yalandan başka bir şey olmazdı bu. Öylece durup kalmışlardı. Geveleyebildiği birkaç avuntu sözüne, kadın nice sonra, boğuk, tıkarak, kurumuş bir sesle: "Nasıl eziyet çekti, ah, kimse bilemez, inlemeleri kulağımdan gitmiyor" diye cevap verdi. Bu sözler, bu yakınma, o kendisi olduğu için değildi, karşısında kim olsa ona söylenecekti. Dalgın bakışları birbirine takıldı. Son bir kez. Görmeden baktılar birbirlerinin gözlerine. Adam, mendiliyle alnının terini sildi, nice sonra garajlara doğru yürümekte olduğunu ayrımsadı, yerde ezilmiş bir çiçek sürünüyordu, tozlu ayaklarla üstüne basılmış. HASTALAR VE IŞIIKLAR Sezai Karakoç website how to know if wife has cheated open click here website why do married men cheat |
Dipnotlar | ||
Hocaları |
Öğrencileri |
H. Bilgi Kaynakları | ||
Muzaffer Uyguner / Hastalar ve Işıklar (Varlık, 15.10. 1968), Sezai Karakoç / Sütun-I (1969), Abdullah Uçman / Hikâyemizde Gelişme (Edebiyat, Kasım 1973) - Romancıyı Müjdeleyen Bir Hikâye: Çözülme (Hareket, Ocak-Şubat 1973), Ali Başoğlu / Çözülme (Millî Gazete, 14.6.1973), ibrahim Sarı / Rasim özdenören'in Hikâyelerine Bakış (Milli Gazete, 24.9.1975), Selim İleri / Yeni Edebiyat Kitabı (Politika, 1.11.1976) - Modern Türk Edebiyatında 99 Hikayeciden 99 Hikâye (1997), Nuri Pakdil / Biat-H (1977), M. Şerif Onaran / Mavera'da Bir öykü (Türk Dili, 1 Şubat 1977), Mehmet Maraşlıoğlu / Rasim özdenören'in öyküsünde İnsan (Mavera, Şubat 1977)
- Çarpılmışlar Üstüne (Mavera, Mayıs 1977)-İki Dünyanın Romanı (Mavera, Temmuz 1980), Erdem Bayazıt / Çözülme Üstüne Konuşmalar (Mavera, Temmuz 1978). Mustafa Kutlu / Niçin Çarpılmışlar (Hisar, Mart 1978)-Gül Yetiştiren Adam (Hareket, Kasım-Aralık 1979), Cahit Zarifoğlu / Rasim özdenören Gül Yetiştiren Adamı Anlatıyor (Mavera, Eylül 1979), Yurt Ansiklopedisi VIII (1982-83), Gülse-ren Akbaş / Rasim Özdenören'in Hikâyeciliği ve Romancılığı (Bitirme Tezi, Ankara DTCF, Ankara 1983), Tevfik Yılmaz Demir / Rasim Özdenören'in öykülerinde ve Romanlarında Kişiler (Bitirme Tezi, Ankara DTCF, Ankara 1983), Selçuk Kaplan / Denize Açılan Kapı Üzerine (Mavera, Kasım-Aralık 1984), Alim Kahraman / Gül Yetiştiren Adam veya Çağdaş insanımızın Sergilenmesi (Mavera, Nisan 1980) - Hastalar ve Işıklar'la Gelen (Mavera, Ocak 1983) - Bir Duyarlığın Çağdaş Biçimleri (1985), Ömer Lekesiz / Eskiler ve Yeniler (Mavera, Mart 1985), Sadık K. Tural-Zeynep Kerman-M. Kayahan Özgül / Hikâyeciliğimizin 100. Yılında Yüz örnek (1987), Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi VII (1990), Fikri özçelikçi / Türkiye'de Hikâye: Rasim özdenören'in Hayatı ve Sanatı Üzerine Bir İnceleme (İkindi Yazıları, Eylül 1990), Ahmet Ersöz / Ardımızdaki Yıllar (1991), Arif Ay / Anne Hikâyeleri (1991), Şaban Sağlık / Rasim Özdenören Eserlerinin Tematik İncelenmesi (Yük-sek Lisans Tezi, 19 Mayıs Üniversitesi, Samsun 1992), Kâmuran Eronat / Türk Öykücülüğünde Rasim Özdenören (Yüksek Lisans Tezi, Fırat Üniversitesi, 1995), Feridun Andaç / öykülerin Öykücülerin Evreninden Notlar: Türk öykücülüğünde Rasim özdenören (Varlık, Eylül 1996), Necip Tosun / Türk Öykücülüğünde Rasim Özdenören (1996), Yedi İklim dergisi Rasim Özdenören Özel Sayısı (Şubat-Mart 1999), Ahmet Kabaklı / Türk Edebiyatı IV (1997), Mehmet Erdoğan / Hikâyemizin Hikâyesi Rasim Özdenören'in Hikâyedeki Yeri (Sübjektif Yazılar, 1997) Erhan Sezai Toplu / Türk Edebiyatından Seçme Hikayeler (1997), Korkut Soylu / Kent ilişkileri (Hece. Ağustos 1999), Cemil Çiftçi / Maraşlı Şair-Yazar-Alimler (2000), Büşra Miraç / Kuyu-Rasim Özdenören (Hece, Şubat 2000), Ömer Lekesiz / Yeni Türk Edebiyatında öykü IV (2001), Atıf Bedir / Okurken (Hece, Aralık 2002), Yücel Oğurlu / Rasim Özdenören'in Denemelerinde Hukuk - Ömer Say / Toplumsal Çözülme ve Rasim özdenören'in Hikâyeciliği-Ali Haydar Haksal / Toz: İnsanın Ruh Damarlarında Gezinen Öyküler - Bülent Ata / Toz Bize Neyi Hatırlatır (Kaş-gar, Ocak 2003), Meral Demirci / Rasim özdenören'in Mevsim Sonu öyküsünün Kişileri Üzerine (Heceöykü, Aralık-Ocak 2004), Mehmet Nuri Yardım / Yazar Olacak Çocuklar (2004), Mehmet Kaplan / Hikâye Tahlilleri (10. bas. 2004). Kitap Postası-özel Sayı (Nisan 2006).
website how to know if wife has cheated open
|
Yazara Ait Ses Dosyaları | |||||
|
Yazara Ait Videolar | |||||
|
Yazara Ait Görsel Eserler | |||||
|