|
![]() |
Özeti |
google map link için tıklayın |
Hakkında Bilgi |
İzmir :(εἰς Σμύρνην --> εἰς Σμύρ|νην --> εἰςσμυρ(ismir) Türkiye'nin en batı kısmında Ege Denizi'ne kıyısı olan bir ildir. Kuzeyde Balıkesir, doğuda Manisa, güneyde Aydın illeri ile komşudur. Nüfus ve gelişmişlik bakımından Türkiye'nin en büyük üçüncü ili olma özelliğine sahiptir. Fuarlar ve kongreler merkezi İzmir, ticaret ve sanayi ile bütünleşmiş çağdaş bir liman kentidir. İzmir'in batısında renkli denizi, plajları ve termal merkezleriyle Çeşme Yarımadası uzanır. Antik çağların en ünlü kentleri arasında yer alan Efes, Roma İmparatorluk devrinde dünyanın en büyük kentlerinden biriydi. Tüm İyon kültürünün zenginliklerini bünyesinde barındıran Efes, yoğun sanatsal etkinliklerle de adını duyuruyordu. Bu maksatla da bu şehre "Güzel İzmir", "Eski İzmir" ve İzmir kelimesi eski İon lehçesinde Smurne, Attika (Atina) lehçesinde ise Smyrna diye yazılırdı. Bugünkü Hellenler bu kentin adını Smirni biçiminde telaffuz etmekte, Gerçi son yıllarda Antik Efes kenti civarında da bu adla anılan bir köy yerleşimi izlerine rastlanmıştır. Olasılıkla İzmir'den Efes'e giden bir kısım Amazon kraliçelerinin adını yerleştikleri köye de koydukları düşünülmektedir ki bununla ilgili bilgilere eski Yunanistan'daki kaynaklarda da rastlanmaktadır. Ancak Smyrna sözcüğü Yunanca değildir, Ege Bölgesindeki birçok yerleşim adı gibi Anadolu kökenlidir. M.Ö. 2. binin başlarına ait Kayseri Kültece yerleşiminde ele geçen bazı tablet metinlerinde Tismurna adına rastlanmaktadır. Tismurna'daki `ti' bir ön ek olup büyük olasılıkla bir kişi ya da bir yer adını belirtmektedir. Bundan da Hellenler ya da Bayraklı höyüğünü mesken tutanların bu ön eki atıp kente 'Smyrna' demişlerdir. Kentin adı olasılıkla M.Ö. 300 ile M.Ö. 1800 yılları arasında Smurnu olarak anılıyordu. Eski İzmir kenti (Smyrna) körfezin kuzeydoğusunda yer alan ve yüzölçümü yaklaşık yüz dönüm olan bir adacık üzerinde kurulmuştu. Son yüzyıllar boyunca Meles Çayı'nın ve Sipylos Dağı (Yamanlar Dağı)'ndan gelen sellerin getirdikleri mil ile bugünkü Bornova ovası oluştu ve yarım adacık bir tepe haline dönüştü. Bizans Dönemi; Bizans İmparatorluğu döneminde Araplar, Selçuklular, Haçlılar ve Cenevizliler kenti ele geçirmek için birbirleriyle savaşırlar. Kenti ilk önce Araplar 672 yılında denizden zaptedip İstanbul'a yaptıkları akınlarda bir üs olarak kullanırlar. Türkler İzmir'i ilk kez 1076'da Selçuklu akıncılarından ve zamanla ilk büyük Türk denizcisi olacak Çaka Bey'in komutasında ele geçirirler. İzmir'den hareketle Ege Adaları ve Çanakkale Boğazı'na düzenlediği akınlarla Bizanslılara korku salan Çaka Bey'in ölümünden sonra Bizanslılar kenti 1098'de geri alırlar ve şehrin kıyı tarafı 1204 yılında Rodos Şövalyeleri'nin eline geçer. 1310'da Aydınoğlu Umur Bey tüm şehri ele geçirir. 1344 yılında Cenevizliler kıyıdaki St. Peter kalesini ele geçirirler. Cenevizliler aşağı kenti kontrollerinde tutarken Aydınoğulları Beyliği yukarı kentte (Kadifekale) hakimiyet kurar. Gavur İzmir deyimi o dönemden kalmadır ve Cenevizlilerin elinde kalan aşağı kenti tanımlamak için kullanılmıştır. 14. yüzyıl ortalarında St. Peter kalesi ve aşağı kent bu kez Rodos Şövalyeleri tarafından ele geçirilir. Bu arada Osmanlı Devleti 1398'de İzmir üzerinde hakimiyet kurdu. Ankara Savaşı'nı kazanarak Osmanlı Devleti'ni mağlup etmiş olan Timur'un 1403'de bizzat komuta ettiği Moğol ordusu kenti istila edip, St.Peter Kalesini yerle bir eder. Bu fetih Timur'un Hıristiyan güçlere karşı yapmış olduğu tek savaş olması nedeniyle ayrıca önemlidir. Osmanlı Devleti'nin toparlanmasından sonra 1422 yılında II. Murat kenti zapteder ve İzmir bundan sonra Osmanlı İmparatorluğu'nun bir parçası olur. Osmanlı idaresinin ilk yüzyıllarında ikinci derece bir sancak olan İzmir'in İlk Osmanlı yöneticisi Karasubaşı Hasan Ağa'dır. İzmir 1605-1606 yıllarında Celali İsyanları kapsamında Arap Sait ve Kalenderoğlu ayaklanmalarına sahne olmuştur. Ancak kent, Osmanlı İmparatorluğunun 1620 yılında yabancılara tanıdığı kapitülasyonlardan sonra giderek İmparatorluğun en önemli ticaret merkezlerinden biri haline gelir. 1619'da Fransız, 1620'de İngiliz konsoloslukları açılır. Bu arada şehrin nüfus yapısı da değişmeye başlar. 16. yüzyıl kaynakları İzmir'de 19 cami, 18 havra ve sadece 1 Rum Ortodoks kilisesi bulunduğunu, kentin 9 mahallesinden sadece birinde Hıristiyanların yaşadığını belirtmektedir. Dolayısıyla, o dönemde şehir merkezinde Müslüman-Türkler çoğunlukta, önemli ve köklü bir Musevi cemaati mevcut (Sabetay Sevi 17. yüzyılda İzmir Musevi cemaatinin içinden çıkmıştır) ve Hrıstiyan Rumlar azınlıkta olmalıdır. Evliya Çelebi de, 1672'de İzmir'i ziyaretinde, nüfus yapısındaki değişimin ilk gözlemlerini kaydeder ve Punta (Alsancak) mahallesinde giderek artan sayıda yerli gayrimüslimlerin, Levantenlerin ve Batılı tüccarların yoğunlaştığını yazar. İzmir'de 1676'da yaklaşık 30 bin kişinin öldüğü bir veba salgını, 1742'de şehrin yarısının yandığı büyük bir yangın olur. Osmanlılarca İzmir'e paşa düzeyinde yapılan ilk atama, 1707'de yabancı tüccarlarca düzenlenen Buca ayaklanması ndan sonra 1716'da tayin edilen Köprülü Abdullah Paşa'dır. 18. yüzyıl ve 19. yüzyıl larda kent Fransız, İngiliz, Hollandalı ve İtalyan tüccarların gözdesidir. Bu gelişmeye paralel olarak, eyalet merkezi (Aydın eyaleti) önce 1841'de geçici olarak, sonra da 1850'de temelli İzmir'e aktarılmıştır. Aynı yıl Sultan Abdülmecit, 1863'de de Sultan Abdülaziz İzmir'i ziyarete gelmişler, 1871'de kurulan belediyenin ilk başkanı da Yenişehirlizade Ahmet Efendi olmuştur. Çokuluslu bir ticaret şehri haline gelen ve servet birikimi yaratarak metropolleşen İzmir civarında asayişi korumak her zaman zorlu bir uğraş olmuştur. Bu bağlamda, bölgenin ünlü Rum eşkiyalarından Katırcı Yani 1853'de Buca'da yakalanabilmiş, başta Çakırcalı Mehmet Efe olmak üzere, efeler ve eşkiyalar İzmir'e özel ilgi göstermişler, çoğu kez resmi görevlilerden, yerli, levanten ve yabancı tacirlerden ve azınlıklardan oluşan çetrefil bir ilişkiler ağı içinde rol oynamışlardır. İzmir I. Dünya Savaşından sonra 15 Mayıs 1919'da Yunan ordusu tarafından işgal edilir. Bu işgal 9 Eylül 1922 tarihinde İzmir'in Kurtuluşu ile sona erer. Ancak, İzmir 13 Eylül 1922 sabahı tarihinin belki de en büyük felaketlerinden birini yaşamaktan kurtulamaz. Basmane semtinde başlayan yangın 2.600.000 metrekarelik bir alanda 20.000'den fazla ev ve işyerini tahrip eder. Bu yangın ne yazık ki kentin geleneksel alanının dörtte üçünü tahrip etmiştir. Fakat yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte İzmir zümrütü anka kuşu gibi kendi külleri içinden yeniden doğmuştur. Yangın alanında bugün İzmir Enternasyonal Fuarı bulunmaktadır. İzmir, yatlar ve gemilerle çevrilmiş uzun ve dar bir körfezin başında yer almaktadır. Ilıman bir iklime sahiptir. Sahil boyunca palmiye ağaçları ve geniş caddeler bulunmaktadır. İzmir Limanı Mersin Limanı'ndan sonra Türkiye'nin ikinci büyük limanıdır. Canlı ve kozmopolit bir şehir olan İzmir, Uluslararası Sanat Festivalleri ve İzmir Enternasyonal Fuarı ile de önemli bir yer tutar. İzmir ili içinde Ege Bölgesi'nin önemli akarsularından olan Gediz, Küçük Menderes ve Bakırçay bulunmaktadır. Diğer akarsular sel karakterli küçük akarsulardır. Gezilecek Yerler: Bergama: İzmir'in kuzeyinde Bergama güzellik ılıcalarıyla, meşhur Kozak yaylasıyla, plajlarıyla ünlü Ayvalık ilçesi bağlantısıyla, gelişmiş dokumacılığı ve kilimciliğiyle ünlü bir ilçedir. Tarihçe: Bugünkü adı antik dönemdeki ismi olan Pergomon 'dan gelmektedir. İlk çağda muhteşem abideleriyle büyük bir şehir ve aynı adı taşıyan krallığın merkezi olmasının yanı sıra Ortaçağın önemli stratejik mevkii, Karesioğullarının merkezi ve son olarak Osmanlı İmparatorluğunun önemli merkezlerindendir. Kesin kuruluş tarihi bilinmeyen kentte yapılan arkeolojik kazılardan elde edilen bilgilere göre M.Ö. 7. yüzyıllarda sur duvarlarının inşa edildiği saptanmış olup, bu yıllarda kentleşmenin başladığı anlaşılmaktadır. Bergama, Pers, Büyük İskender, Frigya, Trakya Krallığı, Selevkos Krallığı, Roma ve Bizans dönemlerini görmüştür. 1302 yılında Bizans hakimiyeti ortadan kalkan şehirde Karesioğulları Beyliği idareyi ele almış, 1341 yılından hemen sonra ise Bergama Osmanlılar tarafından alınmıştır. İklim: Bölgede Akdeniz İklimi etkisi görülmektedir. Yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlı geçer. Şirince Köyü: Doğu Roma İmparatorluğu döneminde bir yerleşim alanı olduğu tahmin edilen Şirince köyünde, bazı yapı kalıntıları ortaya çıkarılmıştır. Kule kalıntısı, su kemerleri ile 11. yüzyıldan beri varolduğu sanılan manastır/kilise yapıları, Şirince’de günümüze kadar kalan arkeolojik ve tarihi kaynaklardır. Selçuk ilçe merkezine Ören Yerleri: Bayraklı (Eski İzmir):İzmir Körfezi'nin kuzeydoğusunda Tepekule mevkiinde bulunan yerleşim alanı İzmir'in ilk yerleşim alanı olarak bilinmektedir. Kentin M.Ö. 3000 yıllarında kurulduğu arkeolojik bulgulardan anlaşılmaktadır. Bayraklı'nın üst kesiminde Kadifekale (Pagos): M.Ö. 4. yüzyılda İzmir'de Büyük İskender'in generallerinden Lysimakhos'un körfeze hakim bir konumda kurduğu kent, bugünkü Kadifekale (Pagos) Tepesi ile tepenin iç limana bakan yamacında gelişmiştir. Kadifekale antik kentindeki Akropol kalıntılarının duvarlarında Roma ve Bizans etkisi görülmektedir. Anadolu ticaretinde büyük potansiyele sahip olan İzmir, gymnasium, stadium, tiyatro ve agoranın yanı sıra büyük su kemerleri ve sarnıçlarıyla son derece düzenli ve gelişmiş bir kent olagelmiştir. Bugün güney duvarları ile batıdaki beş kulesi görülen İçkale, Ortaçağ'a aittir. Kızılçullu Su Kemerleri: Eski adı Kızılçullu olan ve Şirinyer'de bulunan su kemerleri Meles (Kemer) Çayı üzerindedir ve Kadifekale'de kurulan kente su getirmek için yapılmıştır. Agora: İzmir'in Konak ilçesinde, Namazgah-Tilkilik mevkiinde bulunan Agora, Roma Dönemi'ne ait bir devlet agorasıdır. Politik toplantıların ve seçimlerin yapıldığı bir yerdir. Kazılarda agoranın büyük bir bölümü ortaya çıkarılmıştır. Günümüzde sadece kuzey ve batı bölümleri açıktır. Kuzey yapısında yer alan Roma Dönemi'ne ait Poseidon, Demeter ve Artemis'in kabartmaları bulundukları yerde sergilenmektedir. Agorada çıkarılan buluntular ve bazı heykeller İzmir Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmektedir. Efes Harabeleri: Vedius Gymnasium: M.S. II. Yüzyılda Vedius Antonius adına zengin bir Efes' li tarafından yaptırılmıştır. Doğudaki avlusu, ortada yer alan tören salonu, soyunma odası ve hamamları ile dönemin özelliklerini karekterize eden sportif ve kültürel eğitimin yapıldığı görkemli bir yapıdır. Stadyum: Vedius Gymnasium' dan sonra harabelere doğru sol tarafta stadyum vardır. Sportif tüm yarışların , oyunların, olimpiyat düzenlemelerinin araba yarışlarının yapıldığı stadyum döneminin sportif ve kültürel bütün ihtiyaçları karşılanmaktaydı. Akropol: Stadyumun karşısında Akropol olarak kabul edilen tepede M.Ö. 6. yüzyıla tarihlenen bir yapı mevcuttur. Tepenin kuzey batısında ise M.Ö. 350 yıllarına ait bir tapınak bulunmaktadır. Bizans Hamamları: Stadyumdan sonra Bizans hamamları ile karşılaşılır. Çifte Kiliseleri (Konsül Kilisesi): Bizans hamamlarının karşısında yer alan Çifte Kiliselerin Hıristiyanlık dünyası için son derece özel bir önemi vardır. 431-438 yıllarında konsüllerin toplandıkları kilise 265x29.5 m. boyutlarında bir yapıdır. M.S. 11. yüzyılda Roma döneminde bir bazilikaya dönüşen yapı Meryem Ana' ya adanmış, burada yapılan 3. Konsül toplantısında Katolizmin doğması kararları alınmıştır. Kilise dünyada Hıristiyanlığın ilk yedi kilisesinden birisi olması nedeniyle bugün bile büyük önem taşımaktadır. M.S. 7. yüzyılda kilisenin apsisinden açılan bir kapı ile ikinci bir kilise inşa edilmiş ve böylece kiliselerin adı '' Çifte Kiliseler '' olarak tanınmıştır. Bu yeni açılan bölüm din adamlarının ikametlerine ayrılan kısımları ihtiva eder. Meryem ana adına sunulan ilk kilise olması nedeniyle kilise ve çevresi dini bir merkez durumundadır. Liman Hamamları: İlk kez M.S. 2. Yüzyılda yapılan hamam, 4. yüzyılda İmparator Konstantinus döneminde onarım görmüş ve bazı değişiklikler yapılmıştır. Arkadiane (Liman Caddesi): Efes'teki harabeleri gezmek için hamamların karşısında bulunan ve limana kadar uzanan mermer döşeli bir caddeye çıkılır . 11 m. genişliğinde 530 m. uzunluğunda olan bu görkemli caddenin sağında ve solunda yer alan mermer sütunlar bugün de ayaktadırlar. Kralların karşılandığı bir çok önemli gösterinin ve dini törenlerin yapıldığı bu cadde, aynı zamanda limana gelen giden tüm mal ve servetin aktığı yol olduğundan ''Liman Caddesi'' olarak anılır. Tiyatro: Efes harabelerinin en güzel yapılarından biri olan tiyatro, oldukça sağlam kalmış ve bir süre öncesine kadar Efes Festivali gibi şenliklerde rahatlıkla kullanılabilmiştir.25000 kişilik tiyatronun ilk kez Helenistik dönemde yapıldığı bilinmekte ise de bugüne gelen tiyatronun İmparator Cladius zamanında yeniden inşasına başlandığı, İmparator Trianus M.S..98-117 döneminde tamamlandığı bilinmektedir. Mermer Cadde: Efes'in güneydoğusunda bulunan Magnesia kapısından kuzeybatıda Koresos Kapısına kadar uzanan yaklaşık Celsus Kitaplığı: Ticari Agoranın yanında bulunan Celsus Kitaplığı M.S.135 yıllarında Asya Konsülü Julius Aguila tarafından Romalı Mimar Vitruoya' ya yaptırılmıştır. Arka duvardaki bir kapıdan Celsus'un mezarına geçilir. Celsus'un burada bulunan heykeli bugün İstanbul Arkeoloji Müzesinde bulunmaktadır. Roma mimari özelliklerini tümüyle yansıtan yapının ön cephesinin dekorasyonu, devrinin en güzel örnekleri arasında yer alır. Ön cephe kolonları arasında yer alan dört kadın heykeli ''Akıl'', ''Kader'', ''İlim'' ve ''Erdem'' öğelerini sembolize eder. Bu heykellerin orijinalleri bugün Viyana Müzesinde bulunmaktadır. Aşk Evi: Mermer caddeden yukarı çıkıldığında Kuretler Caddesi ile kesişen noktada Aşk Evi bulunur. M.S. 1. yüzyıla tarihlenen bu ilginç ev, ana bir hol ve bu hole açılan bir çok odadan oluşmaktadır. Aşk Evinde bulunan mozaik kız portreleri bu evde çalışan kızlara ait olduğu sanılmaktadır. Aşk Evinin duvarları içinde bugünün modern klima sistemine eşdeğer bir soğutma ve ısıtma sisteminin bulunması son derece ilginçtir. Burada şarap mahzenleri, dev ocaklar, hamamlar, havuzlar, yatak odaları, konferans salonları ile muhteşem bir kütüphanesi bulunduğu bilinmektedir. Skolastika Hamamı: Efes'te yaşayan zengin Romalı bayan Skolastika tarafından yaptırıldığı anlaşılan hamam M.S.400 yıllarına tarihlenmektedir. Merkezi sistemle ısıtılan hamam mermer kullanımının ilginç bir örneğidir. Hadrian Tapınağı: Kuretler Caddesinin en güzel yapılarından birisi de Hadrian Tapınağıdır.Bu tapınaktan geriye cephe alınlığı kalmıştır. Tapınağın arşitravında tasvir edilen mitolojik sahnelerden en ilginci Efes'in kurucusu mitolojik kral Andoklos' un yaban domuzunu öldürüşü ile ilgili sahnedir. Trajan Çeşmesi: Hadrian Tapınağını geçtikten sonra biraz ilerde solda Trajan Çeşmesi yer alır. Çeşmenin katlarını süsleyen heykeller Efes Müzesinde sergilenmektedir. Yamaç Evler: Celsus Kütüphanesinden Kuretler Caddesine dönüşte, sağ tarafta Bülbül Dağının yamaçlarında Efesli zenginlerin ikamet ettikleri belirtilen evler vardı. Yakın zamanda restore edilerek orijinal durumlarına biraz daha yaklaşan bu evler, geniş merdivenlerle caddeye dikey olarak açılmakta, duvarlarında fresk ve mozaiklerle süslü, mermer kaplamalar bulunmaktadır. Domitian Tapınağı: Efes'te bir imparator adına yapılmış ilk tapınaktır. Devlet Agorasının hemen karşısında, kentin en güzel ve en merkezi yerindedir. Yalnız başı ve kolu ele geçen Domitian`in oldukça büyük ölçülerdeki kült heykeli bugün İzmir Arkeoloji Müzesinde, tapınağın giriş altarı ise Efes Müzesinde sergilenmektedir. Belediye Sarayı (Prytaneion): Efes`in kutsal mekanı sayılan meclis sarayının sağ tarafında Hestia sunağı bulunmaktadır. Bu sunakta sürekli olarak bir kutsal ateş yanardı. Prytaneion politik işlerin görüldüğü ayrıca önemli törenlerin şölenlerin ve kabullerin yapıldığı yerdi. İki Efes Artemis' ininde buruda bulunmuş olması Prytaneion' un dini açıdan da son derece önemli bir mekan olduğunu göstermektedir. Odeon (Bouleuterion): M.S. 2. yüzyılda Efesli zenginlerden Publis Vedius Antonius tarafından yaptırılan Odeon`un zamanında üstü ahşap kaplamalıydı. Artemis Tapınağı: Efeslilerin ilk yerleşimlerinin bu tapınağın olduğu yerde bulunduğu bilinmektedir. Daha sonra bir depremle tapınağın yıkılması üzerine Roma imparatoru yardımı ile Efesliler tapınağı yeniden ve daha gösterişli inşa ederler. Dünyanın yedi harikasından biri olarak bilinen Efes Artemis Tapınağının bu gün sadece temel kalıntıları bulunmaktadır. St. Jean Bazilikası: Bizans İmparatoru Justinyen 'in M.S. 6. yüzyılda St. Jean adına yaptırdığı bazilika Ayasuluk Tepesinde yer almaktadır.40X110 m. boyutlarında batıdan girişi olan yapı haç planlı, kubbeli bir bazilikadır. Yedi Uyuyanlar: M.S. 5. ve 6. yüzyıla rastlayan dönemde yapıldığı sanılan Yedi Uyuyanlar Ören yeri dini bir merkez hüviyetindedir. Rivayete göre Hıristiyanlığın resmi dini olarak kabulünden önce, putperestlerden kaçarak buraya sığınan yedi genç uykuya dalıp iki yüzyıl sonra uyanmışlardır. Uyandıklarında Hıristiyanlık resmi din olmuştur. Bu mucize olay üzerine , öldükten sonra bu yedi gencin tekrar gömüldüğü ve adlarına büyük bir bina yaptırıldığı sanılmaktadır. Bugün kazılarda ortaya çıkarılan yapı oldukça büyük abidevi boyutlardadır ve çoğu kaya oyma mezar buluntularına, iki kilise ile katakomplara rastlamaktadır. Meryem Ana Evi: Bülbül Dağı üzerinde Hıristiyanlığın kutsal anası Hz. Meryem'in Evi bulunmaktadır. Hıristiyanlarca ''Panaya Kapulu'' olarak da adlandırılan kutsal yerin M.S. 4. yüzyılda inşa edildiği sanılmaktadır.Hz. İsa'nın yakalanıp çarmıha gerilişinden kısa bir süre önce annesini arkadaşı ve havarisi olan St. Jean'a teslim etmiştir. St. Jean Hz. İsa'nın çarmıha gerilişinden sonra Hz. Meryem'in Kudüs'te kalmasını sakıncalı bulduğundan onu yanına alarak kaçırmış ve buraya getirmiştir. Hıristiyanlık dinini yaymak gibi kutsal bir görevi üstlenmiş olan St. Jean çağın en büyük kenti durumundaki Efes'i kendine hedef seçmiş Hz. Meryem'i putperestlerin diyarına sokmak istemediğinden onu Bülbül Dağı eteklerinde sık ağaçlarla kaplı bir köşede yaptığı kulübede gizlemiştir. St. Jean'ın her gün gizli gizli onu ziyarete gittiği ve yiyecek içecek götürerek yokladığı bilinmektedir. Hz. Meryem'in tam 101 yaşına kadar Bülbül dağındaki bu yerde yaşadığı ve burada öldüğü kabul edilmektedir. St. Jean Meryem Ana' yı yine bu dağda kendisinden başka hiç kimsenin bilmediği bir yere götürmüştür. Hıristiyanlığın yayılmasından sonra Hz. Meryem'in bulunduğu yere Hıristiyanlarca ''Haç'' şeklinde bir kilise inşa edilmiştir. Burası kötürüm olan ve Türkiye'ye gelemeyen bir Alman rahibenin tarifleri üzerine bulunmuştur. Camiler, Kiliseler ve Sinagoglar: Hisar Camii: Bugünkü Kemeraltı iş merkezinde, Hisarönü mevkiinde bulunmaktadır. 1592 yılında Yakup Bey tarafından yaptırılmıştır. Kesme taştan inşa edilen cami, İzmir’in en gösterişli camilerinden biridir. İç mekân Osmanlı süsleme sanatının en güzel örneklerinden birini sergilemektedir. Ahşap minberi sedef kakmalıdır. Salepçioğlu Camii: 1906 yılında Salepçizade Hacı Mehmet Efendi tarafından yaptırılan cami, tek kubbeli olup, iki katlıdır. Dış duvarları mermer ve yeşil taşlarla örülmüştür. Kestane Pazarı Camii: İzmir’de Kestane Pazarı adıyla anılan çarşıdaki yapı, 1663 yılında Eminoğlu Hacı Mehmet Ağa tarafından yaptırılmıştır. İki katlı caminin alt katında dükkanlar, depolar vardır. Büyük kubbe dört sütuna oturtulmuştur. Köşelerinde küçük kubbeler vardır. Şadırvan Camii: Çarşı içinde bulunan camiye yanında bulunan şadırvan nedeniyle bu isim verilmiştir. 16. yüzyılda yaptırılan cami 1815’te büyük ölçüde onarılmıştır. Ana mekân on sütuna dayanan kubbeyle örtülüdür. Kubbenin iç kısmındaki kalem işi süslemeler dikkat çekicidir. Batıda bulunan kitaplık cami ile içten bağlantılıdır. Kesme taştan minaresi tek şerefelidir. Konak (Yalı) Camii: Konak Meydanı’nda bulunan yapı, 1754 yılında Mehmet Paşa’nın kızı Ayşe tarafından yaptırılmıştır. Klasik Osmanlı mimarisi üslubunda, sekizgen planlı, üstü kubbeli bir yapıdır. Taş ve tuğla karışımı duvarlarda pencerelerin çevresi çinilerle süslenmiştir. Kesme taştan tek şerefeli minarenin petek kısmında firuze çiniler bulunmaktadır. Hatuniye Camii: Anafartalar Caddesi’nde 17. yüzyıla tarihlenen yapının Yusuf Çavuş oğlu Ahmet Ağa’nın annesi Tayyibe Hatun’un yaptırdığı bilinmektedir. Caminin ilk bölümünde ana mekânı örten kubbe 12 köşeli kasnağa oturmaktadır. Sonradan camiye bir bölüm daha eklenmiş, kemerlerle ana mekâna bağlanmıştır. Faik Paşa Camii: Basmane’nin güneyinde, Altınordu Mahallesi’ndedir. 16. yüzyılda Faik Paşa yaptırmıştır. 13 sütunlu ibadet mekânı ahşap çatı ile örtülüdür. Hacı Hüseyin (Başdurak) Camii: Başdurak Semtinde yer alan yapı, 17.yüzyıla tarihlenmektedir. Ana mekân, sekizgen kasnağa oturmuş büyük bir kubbe ile örtülüdür. Mihrabı çini panolarla kaplıdır. Bütün başlıkları altın olup, pencereler vitraylıdır. Ali Ağa Camii: 1672’de Gediz Ali Ağa tarafından yaptırılmış olan cami, kare planlı ve sekiz köşeli ahşap sütunların üzerinde tek kubbelidir. Sütun başlıklarının altın yaldız süslemeleri ve kubbenin kalem işleri 19. yüzyıldandır. Kurşunlu Camii: Namazgâh Meydanı’nda, kentin en eski camilerindendir. Yavuz Sultan Selim tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır. Ana mekânın çatısı ahşap olup, kiremitle örtülüdür. Ahşap oyma minberi sedef kakma çiçeklerle bezelidir. Mihrap nişi kalem işiyle süslüdür. İki Çeşmelik Camii: İkiçeşmelik semtinde, 1893’e tarihlenen caminin ana mekânı, iki ayak ve dört sütuna dayanan kubbe ile örtülüdür. Kubbe, kalem işiyle bezelidir. Doğusunda küçük bir avlu bulunmaktadır. Çorakkapı Camii: Basmahane’de Gar karşısındadır. 1747 yılında yaptırılmıştır. Ana mekân, sekizgen kasnağa oturan tek kubbe ile örtülüdür. Yanlarda üçer kubbeli mekânlarla genişletilmiştir. Minberi mermer, minaresi kesme taştandır. Kemeraltı Camii: Anafartalar Caddesi’nde, 1671 yılında Yusuf Çamazade Ahmed Ağa tarafından yaptırılmıştır. Tek kubbeli yapının duvarları taştandır. Minaresi tek şerefelidir. Bergama Ulu Camii: 1393 yılında Sultan Yıldırım Bayezit zamanında yaptırılmıştır. Dikdörtgen planlı yapı, 4 kalın ayak üzerine oturan üç kubbe ile örtülmüştür. Mihrapta, Selçuklu mimari düzeninde sülüs, girift yazılar ve geometrik bezemeler ve alçı kabartmalar dikkat çekicidir. Mermer minberi geometrik bezelidir. Ödemiş Ulu Camii: 1312 yılında Aydınoğlu Mehmet Bey tarafından yaptırılmıştır. Kare planlı ve beş sahınlı yapı, sekiz sütunun taşıdığı ahşap bir çatı ile örtülü olup, mihrap önünde küçük bir kubbe bulunmaktadır. Minaresi, firuze sırlı tuğlaların baklava biçiminde dizilmesiyle süslenmiştir. Firuze ve koyu mor renkli geometrik yıldız ve geçmelerden oluşan mozaik çinili mihrabı, rumilerle çevrilidir. Ahşap minberi çivisiz geçmeli (kündekari) teknikle yapılmıştır. Selçuk İsa Bey Camii: Selçuk’ta, Ayasuluk Tepesi’nin yamacında 1375 yılında Aydınoğlu İsa Bey tarafından yaptırılmıştır. Dikdörtgen planlı yapının, üç yanı revaklı avlusu bulunmaktadır. Ana mekân iki dizi halinde 4 sütunla bölünmüş ve mihrapla girişin üstündeki bölüm iki kubbe ile örtülmüştür. Mihrap üzerine rastlayan kubbenin başlangıcı levhalarla süslenmiştir. Kemeri taşıyan başlıklar Selçuklu taş işçiliğinin özgün örneklerindendir. Pencerelerin her biri ayrı desendeki taş işlemelerin güzelliği ile dikkati çekmektedir. Sultan Şah Türbesi: Ödemiş ilçesi merkezinde, Ulu Cami’nin güneyindedir. Aydınoğlu Mehmed Bey’in kız kardeşi Sultan Şah için 1310’da yaptırılan türbe, altıgen planlı olup, kubbeyle örtülüdür. Mehmed Bey Türbesi: Ödemiş’de Ulu Cami’nin kuzeybatısındadır. 1333 yılında Aydınoğlu Mehmed Bey ile üç oğlu için yaptırılmıştır. Kare plan üzerine sekizgen bir yapıdır. Pencere köşelerinde firuze ve lacivert çinilerden yıldız biçiminde süsler vardır. Kubbenin iç kısmında mozaik çiniden yuvarlak bir madalyon .görülmektedir. Süleyman Şah Türbesi: Tire ilçesi merkezinde yer almaktadır. Aydınoğlu Süleyman Şah için 1349’da, mermer ve taştan yaptırılan türbe kare planlı olup, kubbeyle örtülüdür. Medreseler: Osmanlı döneminde İzmir’deki eğitim ve kültür düzeyinin anlaşılması açısından medreseler önem taşımaktadır. Yazılı kaynaklarda İzmir’de 40’a yakın medresenin varlığından söz edilmektedir. En eskileri 16. yüzyıl başlarına tarihlenen medreselerin başlıcaları; Salepçizade Hacı Ahmet Efendi, Yalı, Hatuniye, Çorakkapı, Katipzade Medreseleri olarak sıralanabilir. St. John Bazilikas: M.S. 2. yüzyıla kadar uzanan bir Hıristiyan geleneğine göre, St. John öldüğünde bu tepeye gömülmüştür. Kutsal sayılan mezarın bulunduğu yere, M.S. 4. yüzyılda, çatısı ahşap olan bir kilise yapılmış, Bizans İmparatoru Iustinianus tarafından M.S. 6. yüzyılda kubbeli bir bazilika inşa edilmiştir. Üç nefli, haç planlı, kubbeli yapının batısında atrium ( sütunlu avlu) yer almaktadır. Ortadaki kubbeli bölümün altında St. Jean’ın mezarı olduğu bilinmektedir. St. Jean’ın mezarının kuzeyindeki küçük şapelin duvarları aziz resimlerinden oluşan fresklerle süslüdür. İmparator Iustinianus ve eşi Theodora’nın monogramlarını taşıyan sütunlar bulunmuştur. Meryem Ana Evi: Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesinden sonra, havarilerinden St. John‘ın Meryem Ana’yı Efes’e getirdiği kabul edilmektedir. Meryem Ana adına Bülbül Dağı üzerinde yer alan Meryem Ana Evi’nin 4. yüzyılda inşa edildiği sanılmaktadır. Haç planlı ve kubbeli olan bu yapıda giriş, apsisin bulunduğu salona açılır. Apsis’te Meryem Ana heykeli, apsisin iki yanında mutfak ve yatak odası bulunur. 1957 yılında Papalık tarafından onaylanan Meryem Ana evi, hem Hıristiyanlar hem de Müslümanlar tarafından çok sık ziyaret edilen bir yerdir. Bu mekânda, her yıl 15 Ağustos’ta Meryem Ana’yı anma ayinleri düzenlenmektedir. St. Polycarp Kilisesi: Kanuni Sultan Süleyman’ın izniyle 1625 yılında inşa edilen St. Polycarp Kilisesi, İzmir’in halen kullanılmakta olan en eski kilisesidir. İncil’de bahsedilen yedi kiliseden biri olan İzmir kilisesine ait kalıntıların İki Çeşmelik’teki St. Polycarp Kilisesi’nin yerinde olduğu sanılmaktadır. Beth İsrael Sinagogu: İzmir’in Karataş Semti’nde Sultan II. Abdulhamit’in fermanıyla 1905’te yaptırılmış olup, İzmir’in en büyük sinagogudur. Hamamlar: Lüks Hamam (Kadı Hamamı): 16. yüzyılda yapıldığı düşünülen hamam ilk Osmanlı eserleri arasında sayılmaktadır. Çifte hamam olarak inşa edilen yapının soyunma yerleri, basık sekizgen kemerli kasnak üzerinde kubbeyle örtülüdür. Ilıklık bölümü beşik tonozludur. Sıcaklık bölümü dikdörtgen planlı olup, iki yanda beşik tonoz örtülü eyvanlar bulunmaktadır. Bugün halen işlevini sürdürmektedir. Basmane Hamamı: 17. yüzyıl Osmanlı eseri olan hamam halen bakımlı ve işler durumdadır. Ortası havuzlu, sekizgen kasnağa oturan kubbe ile örtülü yapı tipik özelliklerini korumaktadır. Hanlar: Kızlarağası Hanı: Kentteki hanların en büyüğüdür. Hisarönü’ne giden yol üzerinde yer alan yapı 1745’te Kızlarağası Hacı Beşir tarafından yaptırılmıştır. Kareye yakın dikdörtgen planlı, iki katlı, avlulu büyük bir yapıdır. Yedi kapısı vardır. Güneyinde bir, kuzeyinde iki koridor beşik tonozlarla örtülüdür. Avlunun etrafında tonozlarla örtülü ve yuvarlak kemerli girişleri olan 10 oda, üst katta bulunmaktadır. Duvarları güzel bir taş işçiliği ile örülmüştür. Mirkelamoğlu Hanı: Yorgancılar Çarşısı’ndan Fevzipaşa Bulvarı’na çıkan sokakta yer alan hanın 18. yüzyılda yapıldığı düşünülmektedir. İki katlı ve avlulu olup, avluyu çevreleyen odalardan oluşmaktadır. Çakaloğlu Hanı: 18. yüzyıl Osmanlı yapısı olan Çakaloğlu Hanı İzmir’in önemli tarihi eserlerindendir. Uzun dikdörtgen planlı olup, üstü tonozlarla kaplı bir çarşı şeklindedir. Düz duvarlar kesme taş ve bir- iki sıra tuğla dizili olarak inşa edilmiştir. Karaosmanoğlu Hanı: Kentte ayakta kalabilen eski hanlardan biri olan Karaosmanoğlu Hanı, Fevzipaşa Bulvarı üzerinde yer almaktadır. İki katlı ve avlulu yapı, mimari özelliğini büyük ölçüde yitirmiştir. Duvarları taş ve tuğla dizili olarak inşa edilmiştir. Mağaralar: İnkaya Mağarası: İzmir merkez ilçeye bağlı Yelki köyü batısındaki Kocadağın doğu yamacında yer alan İnkaya mağarasına, Yelki Köyü'nden mağaranın yakınına kadar arazi taşıtı veya traktörle gidilebilir. Sonra dik ve makilik bir yamaçtan 20 dakika yürünerek mağaraya ulaşılabilir. Toplam uzunluğu Mağara içinden çıkan çanak ve çömleklerden tarihi dönemlerde yerleşme amacıyla kullanıldığı anlaşılmaktadır. Jeoloji-Jeomorfoloji: Kretase yaşlı kireçtaşları içinde, birbirlerine kesen birkaç kırık boyunca gelişmiştir. Mağara dik bir inişten sonra, geniş bir salon halinde genişlemektedir. Salonun genişliği 20- Kurudağ Mağarası: Yeri: İzmir, Selçuk İlçesi, Selcuk'un Kurudağ mevkiindedir. Toplam uzunluğu Mağara Mesozoik yaşlı massif dolomitik mermerler içinde gelişmiştir. Mağaranın dar bir girişi vardır. Daha sonra genişleyerek eni Eski çağlarda insanlar tarafından barınak olarak kullanılmıştır. Bu nedenle mağarada çeşitli kazılar yapılmıştır. Doğal ve arkeolojik değerler bakımından zengin kaynaklara sahip olması nedeniyle turizm açısından değerlendirilmesi uygun bulunmaktadır. Henüz turizme açılmamıştır. |
Kütüphaneleri |
1.Buca Belediyesi Halk Kütüphanesi - |
2.Can Aktan Sanal Kütüphane - |
3.İzmir Atatürk İl Halk Kütüphanesi - |
4.İzmir Ekonomi Üniversitesi Kütüphanesi - |
Bu şehirde kayıtlı üyeler |
1. ADEM KARAOĞLU |