Medînetüzzehrâ
Endülüs'te İslâm mimarisinin önemli bir sarayı ve bu saray çevresinde geliÅŸen ÅŸehir.
316 (929) yılında halifeliÄŸini ilân ederek İslâm dünyasında Abbasî ve Fâtımîler'den ayrı olarak üçüncü halifeliÄŸi kuran III. Abdurrahman'm. cariyelerinden birinin ölümü üzerine kendisine kalan mirası Frenk ülkelerinde esir olarak bulunan müslümanların azat edilmesi için kullanmayı düÅŸündüÄŸü, ancak bu ülkelerde herhangi bir müslüman esire rastlanılmayınca büyük bir sevgiyle baÄŸlandığı cariyesi Zehra'nın, kendi adıyla anılan bir ÅŸehir kurmasını rica etmesi üzerine bu saray- ÅŸehri inÅŸa ettirdiÄŸi rivayet edilmektedir. Dönemin devletleri arasındaki siyasî güç dengesini korumak ve kendisini daha kuvvetli göstermek isteyen III. Abdurrahman'ın en güçlü rakibi Fâtımîler'e nisbet yapmak amacıyla bu ÅŸehri inÅŸa ettirdiÄŸi de söylenir.
Kurtuba'nın (Cordoba) 8 km. kuzeybatısında, Cebelülarûs (Sierra Morena) dağının güney eteklerinde kurulan Medînetüzzehrâ'nın inÅŸasına 1 Muharrem 325 tarihinde (19 Kasım 936) baÅŸlanmıştır. III. Abdurrahman'm oÄŸlu II. Hakem'in gözetiminde devam eden inÅŸaatın baÅŸ mimarı Mesleme b. Abdullah idi. Halifenin 6.250.000 dinar olduÄŸu anlaşılan vergi gelirlerinin üçte birini buraya harcadığı, hiçbir masraftan kaçınmadığı ve dönemin bütün imkânlarını seferber ettiÄŸi, inÅŸaat sırasında her gün 10.000 iÅŸçi, 1500 yük hayvanı çalıştırıldığı ve yine her gün 6000 taÅŸ yontularak inÅŸaata devam edildiÄŸi belirtilmektedir.
Åžerif el-İdrîsî'ye göre üç kademe halinde inÅŸa edilen ÅŸehrin üst kısmında III. Abdurrahrnan'ın sarayı, harem dairesi ve kale, orta kısmında bahçe ve yeÅŸil alanlar, en alt kısmında ise Büyük Cami ile köle ve hizmetçilere mahsus evler bulunuyor, ÅŸehrin üst kısmının tabanı orta ÅŸehrin, bunun da tabanı aÅŸağı ÅŸehrin çatıları düzeyine düÅŸüyordu.
Medînetüzzehrâ, kuzeyden güneye 750 m. ve doÄŸudan batıya 1500 metrelik dikdörtgen bir alan üzerinde kurulmuÅŸ olup doÄŸu, batı ve güney tarafları kalelerle güçlendirilmiÅŸ çift bir surla çevrilmiÅŸ, kuzeyi topografık sebeplerle boÅŸ bırakılmıştı.
Medînetüzzehrâ'nın en önemli birimi Dârülmülk (Casa Real) olarak adlandırılan sarayıdır. Sarayda bulunan 4300 sütunun 1013'ü Kartaca ve Tunus'tan, 140'ı İstanbul'dan, on dokuzu Frenk krallıklarından getirilmiÅŸ, diÄŸer sütunlar Endülüs topraklarından temin edilmiÅŸtir. Sarayda kullanılan mermerler inÅŸaatı yapan Abdullah b. Yûnus, Hasan el-Kurtubî ve Ali b. Ca'fer adlı ustalar tarafından Tunus ve Afrika'nın diÄŸer bölgelerinden getirilmiÅŸtir.
Önünde geniÅŸ bir avlusu ve bu avluya bakan üstü kapalı bir taraçası olan sarayın üç salonu vardır. Yan taraftaki salonlara her iki tarafında üçer kemerli birer açıklık bulunan bir kapıdan geçilmekte, salonlar arasında saÄŸdan ve soldan üçer kapı ile baÄŸlantı kurulmaktadır. Sarayın mimari tarzı Kurtuba Ulucamii'ndeki planla benzerlikler göstermekte olup Abbasî saraylarının eksen simetrisi burada görülmemektedir. Resim, süsleme ve heykel sanatlarının göze çarptığı sarayın giriÅŸinde Zehra'nın bir heykeli yer almaktaydı. Saraydaki 15.000 direk altınla kaplanmış, zümrüt, yakut, mermer ve inciyle süslenmiÅŸ, sütun baÅŸlıklarının tablalarında kûfîyazı kullanılmış, taÅŸ üzerine süs ağırlık kazanarak renk sanatı bütün inceliÄŸiyle uygulanmıştır.
Sarayın yakınında avluları kare ÅŸeklinde sıralanan binaların yönetim binaları olduÄŸu sanılmaktadır. Sarayda misafirler için yapılmış, DoÄŸu Salonu ve Batı Salonu diye adlandırılan iki yapı bahçelerle birbirlerine baÄŸlanmıştır. Salon Rico olarak da bilinen DoÄŸu Salonu özellikle duvar dekorasyonuyla dikkat çekmektedir. Sarayın mimari özellikleriyle benzerlikler taşıyan Salon Rico güneye açılmakta ve önünde enine geniÅŸlemekte olan üstü örtülü kapalı birtaraça uzanmaktadır. Resmî görüÅŸmelere tahsis edilen Salon Rico'nun üç sahınlı iç mekânının her biri at nalı ÅŸeklindeki altı kemeri taşıyan iki dizi sütunla bölünmüÅŸtür. Bu kemerlerin dış çevresi iç kavise baÄŸlantılı olarak son derece debdebeli bir görünüm vermektedir. Kemer taÅŸlan kemere sıra halinde dizilmiÅŸtir. Salonun duvarları ve tavanı altın kaplama olup zeminde farklı ÅŸekil ve renklerde çok kalın mermerler kullanılmıştır. Salonun ortasındaki altın nakışlı havuz Ahmed el-Yunânî tarafından İstanbul'dan getirilmiÅŸ, havuzun etrafına mücevherlerle süslenmiÅŸ on iki adet heykel dikilmiÅŸtir. Aslan, geyik, timsah, ejderha, kartal, tavuk, çaylak, ördek, ÅŸahin, güvercin, akbaba ve horozu temsil eden heykellerin ağızlarından su akıyordu. Burada ayrıca su arkları ile dört çiçek bahçesi bulunmakta ve bahçe binasının merkezinde dört havuzla çevrelenmiÅŸ bir köÅŸk yer almaktadır. Salon Rico'nun doÄŸusunda beyaz mermerlerle kaplı odalar ve küçük bir hamam vardır.
Åžehirde mevcut Büyük Cami'nin 21 Åžaban 329'da (21 Mayıs 941) tamamlandığı kaydedilmekteyse de kazılarda elde edilen kitabesinde 332 (943-44) tarihi görülmektedir. 111. Abdurrahman'ın da katıldığı camideki ilk cuma namazı Kadı Ebû Abdullah Muhammed b. Abdullah tarafından kıldırılmıştır. Cami güneydoÄŸuya doÄŸru dikdörtgen olarak uzanmaktadır. Kıble duvarına dik beÅŸ sahnı ve ardarda gelen at nalı ÅŸeklinde kemerleri vardır. Aynı zamanda üç yanı revaklı bir iç avlu ile üç simetrik aralıklı kapısı bulunmaktadır. En dışta yer alan iki ÅŸahın caminin ön tarafına doÄŸru geniÅŸlemekte ve yarım ay ÅŸeklinde devam etmektedir. Caminin mimarisinde büyük bir ihtimalle Kurtuba Camii'nden etkilenilmiÅŸtir. Avluya doÄŸru çıkıntı yapan minarenin yeri mihrabın eksenine uyması için deÄŸiÅŸtirilmiÅŸtir. Kırmızı mermerlerle döÅŸenen ve ortasında bir fıskiye bulunan caminin günümüzde sadece duvarları ayakta kalabilmiÅŸtir.
III. Abdurrahman 13.750 genç, 6314 kadın ve kız çocuÄŸu, 3750 kiÅŸiden oluÅŸan kuzey kavimlerden devÅŸirilmiÅŸ muhafız kıtası ile birlikte Medînetüzzehrâ'da yaÅŸamakta, ayrıca sayısı 100.000'i bulan ordusu da kendisine eÅŸlik etmekteydi. ÇeÅŸitli ülkelerden gelen elçiler X. yüzyıl Avrupa'sının en gözde mekânlarından biri olan bu ÅŸehirde ağırlanırdı. Burayı görenler yeryüzünde böyle bir ÅŸehir daha bulunmadığını söylemiÅŸlerdir. Endülüs halkına göre de Medînetüzzehrâ insanlığın yeryüzünde yapabildiÄŸi en muhteÅŸem eserdi.
Medînetüzzehrâ için yapılan harcamalar kâdılkudât ve caminin imamı Münzir b. Saîd el-Bellûtî'nin tepkisine yol açmış, Abdurrahman'ın da camide olduÄŸu sırada irat ettiÄŸi hutbede Kur'an'dan ilgili âyetleri okuyarak böylesine masraflı bina ve süslemelerin doÄŸru olmadığını ima etmiÅŸtir. III. Abdurrahman'ın Bellûtî'nin sözlerinden çok etkilendiÄŸi, kendisine kadıyı azletmesi tavsiyesinde bulunan oÄŸlu II. Hakem'e kızdığı ve kadıdan övgüyle söz ettiÄŸi kaydedilmektedir.
325 (936) yılında yapımına baÅŸlanan Medînetüzzehrâ ancak II. Hakem döneminde 366'da (976) tamamlanabilmiÅŸtir.
II. Hakem saltanatının (961-976) çok az bir kısmını burada geçirmiÅŸ ve bazı ilâveler yaptırmıştır. Medînetüzzehrâ, II. HiÅŸâm ve onun hâcibi İbn Ebû Âmir el-Mansûr devrinde deÄŸerini yitirmeye baÅŸlamıştır. İbn Ebû Âmir, Medînetüzzeh-râ'ya rakip olarak 368 (978-79) yılında Kurtuba'nm doÄŸusunda Medînetüzzâhire'yi inÅŸa ettirmiÅŸ ve 371'de (98!) sarayını ve yönetim birimlerini Medînetüzzeh-râ'dan buraya taşımıştır. Âmirîler'in ortadan kaldırılmasından sonra yaÅŸanan kargaÅŸa ortamında ÅŸehir 401 (1010) yılında Berberîler tarafından yaÄŸmalanmış-tır. Ardından özellikle Murâbitlar ve Muvahhidler dönemlerinde harap olmaya devam etmiÅŸtir. Aragon Kralı III. Ferdinand 1236'da Kurtuba'yı ele geçirince harabe halinde olan Medînetüzzehrâ Kurtuba yönetimine verilmiÅŸtir. Bu tarihten sonra ÅŸehrin taÅŸ ve sütunları çeÅŸitli devirlerde yapılan saray, kilise, manastır ve köprü gibi mimari yapılarda kullanılmıştır.
Medînetüzzehrâ 1910 yılında Ricardo Velazquez Bosca adlı İspanyol mimar tarafından keÅŸfedilmiÅŸ, Rafael Castejon ve Felix Hernandez onun baÅŸlattığı kazıları sürdürerek bazı sur, avlu, kolon ve duvarları gün ışığına çıkarmışlardır. Åžehir, döneminde OrtaçaÄŸ eczacılık çalışmalarının da önemli bir merkeziydi.