Eğitim Kurumu   ( 2141 )   Kitaplarda   ( 1659 )   Yazarlarda   ( 4831 )  
Dergilerde   ( 786 )   Kütüphanelerde   ( 151 )   Şehirlerde   ( 182 )  
Makalelerde   ( 2196 )   Multi Media   ( 323 )   Fetvalar   ( 895 )  
Hit
9129104
Üye 1490
Online Üye 0

Malik Aksel İle Mülakat

 Kitap Detayı Kitap No : K-  
Yazar Adı İlim Dalı Konusu Dili
T. E. Biyografi Türkçe
Özelliği Tercüme Eden
 
       
Makale No: 82 Hit : 15244 Hata Bildirimi Tavsiye Et
   Makale Yazarına ait Kitaplar E-Kitaplar Makaleler Hakkındaki Makaleler    

Yazara ait kitaplar
# Kitap Adı
1 Word by Word Picture Dictionary
2 Winning the Future : A 21st Century Contract with America
3 The Koran Handbook: An Annotated Translation
4 The Jerusalem Tract ( er Risaletül Kudsiyye Tercümesi)
5 Şiir Mecmuası
6 Sufism A Beginners Guide
7 Shariah Law An Introduction
8 Risalei Usuli Tarikat ve Biati Hazreti Mevlana
9 Risalei Mevlevi
10 Reformation of Islamic Thought
11 Nuts and Volts Magazine
12 Müntehabat Mecmuası
13 Muslim Networks from Hajj to Hip Hop
14 Minhacül Fukara
15 Mevlevi Tarikatı Silsilesi
16 Mevlevi Şeyhleri Silsilesi
17 Mevlevi Notaları
18 Mevlevî Âyinleri, Mevlana ve Sultan Divaninin Gazeli
19 Mevlevi Ayinleri Notası
20 Mevlevi Ayinleri Mecmuası (II)
21 Mevlevi Ayinleri Mecmuası
22 Mevlevi Ayinleri
23 Mevlevi Ayin Ve Nota Mecmuası
24 Mevlana Kütüphanesi Defteri
25 Menakibi Sultan Divani
26 Mecmûa
27 Mecmua
28 Kelile ve Dimne (Karataka ve Damanaka)
29 Islamic Political Identity in Turkey
30 Islamic Finance: Law, Economics, and Practice
31 Islam: Religion, History, and Civilization
32 Hodaynamag
33 HelpYourself Reading QURAN
34 Hamparsan Ayini Şerif Notaları I-II
35 Fuel Cell Technology Handbook
36 First Thousand Words in Arabic
37 eş Şiatul İsnaaşeriyye ve Tahriful Kuran / الشيعة الإثنى عشرية وتحريف القرآن
38 English for Academic Purposes
39 el Mucem el Vasit / المعجم الوسيط
40 el islam ve el ilm (İslam ve İlim Afgani ve Renanın Münazaraları) / الإسلام والعلم مناظرة رينان والأفغاني
41 el Hulel el Mevşiyye - el Hulel el Mevşiyye fi Zikri el Ahbari el Merrakuşiyye / الحلل الموشية في ذكر الاخبار المراكشية
42 East of the Jordan (Ürdün'ün Doğusu)
43 Conversational Arabic in 7 Days
44 Bebek Bakımı
45 Ayinnamag
46 Around The World In 80 Days ( 80 Günde Devri Alem)
47 Al-Mawrid: A Modern Arabic-English Dictionary / Al Mawrid
48 Al Mutarjim Al Kafi
49 A Vocabulary: Persian, Arabic and English
50 Pocket Drug Reference 2008

Yazara ait e-kitaplar
# Kitap Adı
1 Word by Word Picture Dictionary
2 Winning the Future : A 21st Century Contract with America
3 The Koran Handbook: An Annotated Translation
4 The Jerusalem Tract ( er Risaletül Kudsiyye Tercümesi)
5 Sufism A Beginners Guide
6 Shariah Law An Introduction
7 Reformation of Islamic Thought
8 Nuts and Volts Magazine
9 Muslim Networks from Hajj to Hip Hop
10 Islamic Political Identity in Turkey
11 Islamic Finance: Law, Economics, and Practice
12 Islam: Religion, History, and Civilization
13 HelpYourself Reading QURAN
14 Fuel Cell Technology Handbook
15 First Thousand Words in Arabic
16 English for Academic Purposes
17 East of the Jordan (Ürdün'ün Doğusu)
18 Conversational Arabic in 7 Days
19 Bebek Bakımı
20 Around The World In 80 Days ( 80 Günde Devri Alem)
21 Al-Mawrid: A Modern Arabic-English Dictionary / Al Mawrid
22 Al Mutarjim Al Kafi
23 A Vocabulary: Persian, Arabic and English
24 Pocket Drug Reference 2008

Yazara ait makaleler
# Makaleler Adı
1 Zaman Yolculuğu ile İlgili Problemler Üzerine Muhakeme Soruları Testi / TIME TRAVEL and Newly related problems
2 Yezidilik Ve Yezidiler
3 Velikovskye Göre Musa ve Firavunun Gerçek Hikayesi
4 Vaiz Ahmet Tomorun Firavunun İmanının Kabul Edilmemesiyle Alakalı Vaazı VİDEO İZLE
5 Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Hakimiyeti
6 Serçemeli Hattat Hacı Mustafa Necatiddin (K.S.)
7 Sabah Ezanı Okunurken Yemek İçmek Caiz Değildir / الشرب أثناء أذان الفجر
8 Prof.Dr. Ahmed Akgündüz Hocamızla Söyleşi
9 Osmanlıda Matbaa Niçin Gelişmedi?
10 Osmanlı Devleti ve Matbaa
11 Organ Naklinin Hükmü Konusunda Resmi kuruluş ve Dini Merkezlerin Yayınları
12 Müminler Allaha Tevekkül Etsin / وَعَلَى اللّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ
13 Mevlevi Musikisi
14 Mevlana Celaleddin Rumi
15 Matbaa Osmanlıya neden geç geldi?..
16 Matbaa Neden Osmanlı Devletine Avrupadan 272 Yıl Sonra Gelebilmiştir?
17 Malik Aksel İle Mülakat
18 Kürtaj (Çocuk Aldırma) ve Kürtajın Dînî Hükmü
19 Kızıldeniz Selamet ve Felaket Deryası
20 Kavli Leyyin
21 Kameri Ayın Tesbitinde Hilalin Görülmesi / دخول الشهرالقمري بين رؤية الهلال والحساب الفلكي
22 Kabul Edilmeyen İman Firavun İmanı
23 İlk Matbaa ve İbrahim Müteferrika
24 İlk Kuran Tefsiri Olarak Hz Ali nin Mushafı
25 İki Dua Klasiği Yeniden Yayınlandı
26 İbrahim Müteferrikanın Matbaasında Basılan Eserler
27 İbn Hacer el Heyteminin İslamda Helaller ve Haramlar adlı Eserinde Firavunun İmanı Meselesi
28 Hz. Musanın Kızıldenizi Geçişinin Sırrı
29 Hulefa i Raşidin Dönemi Bibliyografyası
30 Hilal Gözlemlerinde Birliğin Sağlanması / توحيد رؤية الهلال
31 Hesaplama Yöntemi ve Kesinliği İle İlgili Mulahazalar / الحساب الفلكي بين القطعية والاضطراب
32 Hazreti Musa Firavunun Sarayında
33 Göktürk Tarihinin Meseleleri Kültigin mi ? Költigin mi ?
34 Firavunun Müslümanlığı
35 Firavunun İmanı...
36 Farabiye Göre Peygamberlik / النبوة عند الفارابي
37 Fahruddin er Raziye Göre Firavunun İmanı Neden Kabul Olunmadı
38 Eşariyye Mezhebi Literatürü
39 Eski Eserler Deneme
40 Eleştiri Yorum 1988 nolu Makalenin Eleştirisidir
41 Early Ottoman Printing the Müteferrika Press
42 Dr. Emel Esin ve Eserleri
43 Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları Bibliyografyası (1924-2009)
44 Çocuk Düşürme ( Kürtaj )
45 Cevşen Sahih Değildir
46 Büyük Türk Bestekarı Dede Efendi II
47 Büyük Türk Bestekarı Dede Efendi I
48 Bir Oryantalistin Hayatı Ignaz Goldziher
49 Bir Medeni Kanun Olarak Mecelle
50 Bir Macar Türkoloğu Dr. Ignaz Kunoş ve Dilimiz ve Halk Edebiyatımız Üzerine Çalışmaları
51 Bir Dost Elinden M. Akifin Son Günleri
52 Benim Babam Kafatasçı Değildi
53 Bediüzzaman ve Abdurrahim Zapsu
54 Bediüzzaman Said Nursinin Cevşen İle İlgili Görüşleri
55 Azerbaycanın Güzellikler Şairi Aşık Elesger
56 Asiye Validemizin Şehid Edilmesi
57 Ahilik Dergahları Ve İcra Ettikleri Fonksiyonlar
58 Ahi Evrenin Tercemei Hali / ترجمة حال اخي اورن
59 Ahi - Osmanlı İlişkisi / علاقات جماعة أخي مع العثمانيين
60 3000 Yıllık Firavunun Cesedi VİDEO İZLE
61 Muhayyelatı Aziz Efendi

Yazar Hakkındaki Tanıtım Makaleleri
# Makaleler Adı

Özeti
click here dating for married men married affairs
cheats the unfaithful husband married woman looking to cheat
married men affairs why are women unfaithful my boyfriend cheated on me with a guy
bystolic free trial coupon open bystolic add on copay card
bystolic coupon 2013 site bystolic generic alternative

Yayın Bilgileri
Yayınlandığı Kaynaklar Türk Edebiyatı Dergisi, sayı:41, s. 23.
Yayınlandığı Tarih Mart 1977
Yayınlandığı Dergi a Sanat ve Edebiyat Dergisi
Sanal Dergi
Makalenin Linki

Makale Metni   [Yazdır/Print]

Malik Aksel ile Mülakat

Mehmet Menteşoğlu

 

SORU: Sayın hocam, okuyucularımıza kendinizi tanıtır mısınız?

M. AKSEL : Babam, maliye memurların­dan Mehmet Şevket, annem Mesude Hanım'-dır. Babam İstanbulludur. Fatih'te doğmuş­tur. Darüşşafaka'da tahsilini yapmıştır. Tah­silini bitirdikten sonra Rumeli'de, Selanik, Serez, Üsküp gibi şehirlere de gitmiş, türlü memuriyetlerde bulunmuştur. Güzel sanatla­ra karşı da ilgisi vardı. Resim yapar, musikî ile  meşgul olurdu.

Ben ilk defa Rumeli'de, Serez'de Ahmet Paşa mektebine gittim. Rüştiye'ye gideceğim zaman Balkan Harbi koptu. Her şey alt üst oldu. Ailece İstanbul'a geldik. Babam tekrar memuriyete  geçip,  Darphanede çalışmaya başladı. Ben, İstanbul'da, Beyazıt Rüştiyesi'-ne girdim. Orayı  bitirdim. İstanbul  muallim mektebine kayıt oldum. Dört sene sonra bu­rayı da bitirdim. İstanbul'da muallim oldum. Aradan altı  sene geçtikten sonra  imtihanla Avrupa'ya resim ve resim pedagojisi tahsili için  maarifçe gönderildim. Avrupa'da dört sent resim tahsili yaptım. Avrupa dönüşün­de Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü'nde resim öğretmeni oldum. Burada yirmi bir sene ça­lıştıktan sonra Çapa Eğitim Enstitüsü'ne geç­tim. Çapa'da resim ve resim sanat tarihi ho­calığı yaptım. Oradan emekli oldum. Doğu­mum 1903'tür. Halen  resim sergilerine  işti­rak ettiğim gibi dergilere de yazı yazmakta­yım.

 

SORU: Efendim, resim çalışmalarınızın yanında, Türk sanat tarihi konularında da pek çok eser verdiğinizi biliyoruz. Yayınlanmış eserleriniz hakkında bilgi verir misiniz?

M.   AKSEL:   Eserlerimi  şöyle  tanıtabilirim: «Resim Sergisinde 30 Gün» İlk kitabımdır. Ankara'da yayınlanmıştır. İkinci  kitabım «Anadolu  Halk  Resimlerindir.  İstanbul   Üni­versitesi Sanat Tarihi Bölümü yayınlarındandır. Bu eserde halkın yapmış olduğu resim­lerle,  hikâyeler. beraber ele  alınmıştır.  Re­simler, geleneğimizi ifade eden konulardandır. Diğer bir eserim «Kuş Evleri »dir. Bizde hem sanata, hem hayra bağlı ev, cami, yapı vs. gi­bi eserler vardır ki, bunların penceresi kuş yuvasıdır.  Hatta daha  büyük  ebatta  güver­cinler için böyle eserler düşünülmüştür. Ne yazık ki bu eserlerden bugüne pek azı kaldı. Daha  önceleri tahta evlerde de  kuş evleri vardı. Yandılar. Bunların kalanlarını tespit et­tim. Bir kısmı harab olmuştur. Bunlar Türk­lere has sanat eserleridir.

Bir de  «Yazı - Resim»  diye  bir  konuyu işledim. Bu konu Türk sanatının açıklığa ka­vuşmamış  bir yanıdır. Bizde  her  hayırlı   İş besmele ile başlar. Halk, hattatların    (güzel yazı yazanların) eserlerinden sonra besmele­yi,  kendi  kaidesinden  ayrılarak     çiçeklerle süslemiştir. Nuh'un gemisi, amentü gemisi, eshab-ı keyf gemisi (yedi evliyalar) biçimin­de şekiller ortaya  koymuştur.  Hatta  kalem kaldırmadan bir çizgide besmeleler dahi ya­pılmıştır. Bu eseri Elif Yayınevi yayınlamış­tır. Bundan sonra maarif vekâletinin basmış olduğu  «Sanat ve Folklor» adındaki  eserim gelir. O eser, sanatın birçok dallarına temas etmektedir. Meşhur ressamlar da burada ol­duğu gibi, edebî araştırmalara da yer veril­miştir. Eserin büyük bir kısmını kendim re­simledim.  Bir de     «Türkiyemiz»  dergisinde memlekette çok olup da, aydın kişilerin bil­mediği cam altı diye bir tarzı tanıttım. Halk ressamlarından  Mehmet Hulusi  adında  Sul­tan Abdülhamit devrinde pek çok resim yap­mış bir ressamı gene aynı mecmuada tanıt­tım. Bu ressamın İstanbul Kazancılar'da mat­baası bulunuyordu. Taş baskısı, renkli resim­ler yapmıştır ki bugün dahi bu şekilde re­sim yapacak sanatçılar bulunmamaktadır.

 

SORU: ilk resim çalışmasına ne zaman, nasıl başladığınızı da anlatsanız...

M. AKSEL: 1923'ten beri Galatasaray sergisine suluboya, yağlıboya resimler ver­mekteyim. Bugün hâlâ resimlerimin bir kıs-

mı İstanbul ve Galatasaray liselerinin duvar­larında asılıdır. Her sene devlet resim ser­gilerine katılmaktayım. Resimlerimin epeyce bir kısmı İstanbul'da müzede bulunmaktadır. Resme çok eskiden başladım. Daha okuma -yazmayı öğrenmeden evde babamla beraber resim yapardım. Oyun oynamaz, babamın çı­raklığını yapardım. Sonra bu iş, yavaş yavaş bilhassa muallim mektebinde Şevket Bey zamanında, bende meslek haline girmiştir.

 

SORU : Uzun yıllar öğretmenlik yaptı­ğınızı söylediniz. Hatıralarınızda, daha ziyade köyde geçen öğretmenlik günleriniz ağırlık teşkil ediyor. Belli ki o günler hafızanızda çok canlı yerler tutmuş. Sizden şöyle bir mu­kayese yapmanızı  rica  edeceğim:

Bir kesimin yazarları «Köy Gerçekçiliği» diye bir yol tutturarak, bir dönem bütün hi­kâye ve romanlarında hayali köyler canlan­dırdılar .Gerçek Anadolu Türk köyü ile, bun­ların «köy gerçekçiliği» anlayışının tezatları nelerdir?

M. AKSEL: Bizim halkımızın kendine has bir edebiyatı vardır. Bu millî edebiyat, köy­den çıkmış, fakat sonradan birtakım eserlerin tesiri altında kalmış edebiyatçılarda bambaş­ka bir hal alıyor. Meselâ, Mahmut Makal «Bizim Köy» diye bir kitap yayınlamıştır. Ma­kal, güya köyünü anlatmış ve bu kitabını da köylünün okumasını istiyor. Fakat köylü bu kitabı beğenmemiştir. Çünkü köyünü berbat ediyor .Köylü fakirliğini göstermek istemez. Köylü fakir de olsa cömert görünmek ister. Büyüğüne karşı saygılıdır. Bunun için bizde köy edebiyatı yapanlar şehirliye dönüktür. Köylü hiç eline almaz. Ancak köy edebiyatı, köy şiiri, köylünün anlayışı Darendelilerin, Seyizlilerin vs. sırtında taşıyıp, köy köy do­laştırıp götürdüğü kitaplarda görülüyor. Köy­lü, bunları anlayıp okuyor. Bu kitaplardaki hikâyelerde köylü daima yüksek insanla te­mastadır. (Padişah, vezir, hiç olmazsa zen­gin bir tüccar).

Köylüye göre güzel insanlar iyi ahlâklı­dır, iyi huyludur. Çirkin insanlar da devdir, ifrittir. Birtakım kötü kadınlar da cadıdır, şu­dur-budur. Bunun için daima güzele karşı her şeyin güzelini arar. Ve evlenmekle hi­kâye nihayet bulur. Meselâ, Tahir ile Zühre. Tahir genç bir çocuktur, fakat bir orduyu ye­niyor. Köylü böyle şeylerden hoşlanıyor. Tahir'in sevgilisini, Zühre'yi ailesi başkasına veriyor. Düğün yapılıyor. Düğün evine Tahir kadın elbisesi giyerek gidiyor. Ama kadın el­bisesi giymese de olurdu. Çünkü simasında zerre kadar erkeklik alâmeti yok. Bıyıkları yok, sakalı yok. Yüzü 14 yaşındaki çocuğun yüzü gibi. Tabiî 14 yaşındaki çocuğun yüzü kadına benzer. Hatta düğündeki kızlar bile onu görünce «ay ne güzel kız» diyerek etrafı­na toplanırlar. Sualler sorarlar ona. Hikâye böyle devam eder. İşte bu hikâyeleri halkı­mız asırlardan beri seve seve, tekrar tekrar okumuştur. Köroğlu da, böyledir, diğer eser­ler de. Ama gelgelelim köylü, Yakup Kadri'nin "Yaban"ını okumamıştır. Ama Âşık Garib'i sorsanız köylüye, hemen hemen baştan sonuna kadar okumuştur. Ezbere bilecek ka­dar iyi bilir. Sonra buradaki fevkalâdeliklere âşıktır. Âşık, sıkıldığı zaman bir dere, büyük bir nehir karşısına çıkar. Oradan geçmek için düşünür, sıkılır, geçemez. Karşısına bir beyaz at gelir. Sırtında bir adam vardır. Bu adam Hızır'dır. Bazı topluluklara göre ise Hz. Ali'dir. Âşık, gözünü açıp-kapatıncaya kadar istediği yere varır. Bu fevkalâdelikler köylü­yü daima tutar. Köylü realist değildir. Köylü doğrudan doğruya maddeyi görmek, ona bağ­lanmak istemez. İşte köylüyü, şehirli için köy edebiyatı yapan yazarlardan ayıran inanç ve duygular bunlardır.

 

SORU : Peyamî Safa'nın ve Tanpınar'ın romanlarında gördüğümüz ve sizin de çok ya­kından ilgilendiğiniz, ısrarla üzerinde durdu­ğunuz «Beyaz Ruslar» zümresi var. Bunların İstanbul halkının sosyal yaşayışına etki dere­celeri ne olmuştur?

M. AKSEL: Beyaz Rus dediğimiz insan­lar Rusya'nın üstün ve zengin sınıfıdır. Bun­lar Saraya, Çar'a bağlı kimselerdir. 1917 Bol­şevik ihtilâlinden sonra bu beyaz Ruslar Vrangel  ordusuyla tekrar Rusya'yı  ele  geçirmek için İngilizlerin teşvikiyle tekrar harbe kalkı­şıyorlar.  Fakat Vrangel   ordusu  mağlup  olu­yor. Bu  mağlubiyetten sonra  binbir  mahru­miyet, açlıklar  içerisinde  İstanbul'a  geliyor­lar. İstanbul'da sahilde, rıhtımda iken «açız!» diye bağırıyorlar. O tarihler İstanbul, İngiliz işgali altındaydı. İngilizler, beyaz Rusların Avrupa'ya gitmelerine mani oldular. İstan­bul'da kalmalarına sebep oldular.

Memlekete bunlar birtakım modalar da getirdiler. Türk hanımları çarşaf ile gezerler­di. Sonra Rus başı ve sıkma baş moda oldu. Sıkma başın nasıl yayıldığını anlatayım. Rus kadınları bitlenmişlerdi. Bu yüzden saçlarını dipten tıraş ettiler. Sonra başlarına allı -pullu, renkli, alacalı bir bez sardılar. Ki buna Rus başı derlerdi o gün. Bizim Türk kadın­ları da bir ecnebinin böyle giyinmesine gıp­ta ederek başlarına bir örtü bağlamışlardır. Yani sıkma başın sebebini birçokları bilmi­yor bugün. Sebebi bu.

Rusya'dan getirdikleri ile yavaş yavaş Şehzadebaşı'na da hulul ettiler. Müslüman mahallelerine ve tiyatrolarına gidip orada tombala diye bir oyun icat ettiler. Votkayı da getirdiler. Şehzadebaşı'nda Kel Hasan'dan sonraki tiyatrocuları halk göre göre usanmıştı. Rus kızları, kadınları kurnazlıkla ti­yatroyu ele aldılar. Meselâ, o zamanın ga­zetelerinde bir ilân var. Diyor ki ilânda, fev­kalâde güzel Rus matmazelleri güreş ede­ceklerdir. Bunlar gayet ince, pembe renkte, insan teninde bir elbise giyiyorlar. Güreş meselesi değil. Birbiriyle itişip, kakışıyorlar. Yuvarlanıyorlar. Ve herkes bunları seyretme­ye koşuyor. İkincisi varyete diye bir şey icat edildi. Sinemada, arada perde açılıyor, Rus kızları gayet çıplak tesiri verecek kadar in­ce bir elbise içinde, bir erkekle çeşitli gös­teriler yapıyorlar. Halk da bunları seyretme­ye gidiyor. Florya'da ilk defa mayo ile denize giren gene Ruslardır. Halk, Florya'ya Kanarya dinlemek için giderdi. Bu defa çıplak Rus matmazellerini seyre gitmeye başladılar. Sonra mayo ile denize girmek bizde de mo­da olmaya başladı.

 

 

SORU : Bir dönemin sanat merkezi duru­munda bulunan «Direklerarası» da hatıraları­nızda önemli bir yer işgal ediyor. Direkler­arası ve o devirlerin sosyal hayatı hakkında da açıklamalarda bulunabilir misiniz?

M. AKSEL: İki türlü sanatkâr vardı. Müslüman ve Hıristiyan. Hıristiyan olanların içerisinde daha ziyade Ermeniler tiyatroya bağlı idi. Ermeniler dram şeklinde Avrupa tercümesi oyunlar gösterirlerdi. Abdürrezzak ise hem sarayda oynar,hem Şehzadebaşı, hem de Kadıköy'de, Kuşdili'nde temsiller ve­rirdi.

Tiyatro seyrine gelen kadınlar yaşmaklı­dır .Kafes arkasındadırlar. Saraydan da Arap harem ağalarıyla gelenler olur. Yani kaç-göç vardır. Orada Kel Hasan'ı seyrederler. Dondurmalar yerler. Konuşmalar yaparlar. Ayrıca tiyatroya gelen beyzadeler, paşazade­ler de bunlarla birtakım işareretleşmeler ya­parlar .O devirde konuşma yok ama, her şe­yin bir dili vardır. Mendilin, yelpazenin, el hareketlerinin, fesin giyiniş şeklinin, püskü­lün birer manası vardır. Böyle işaretlerle ka­dınla erkek arasında kuş dili gibi konuşmalar olurdu.

 

SORU : Sizin «Direklerarası» ile ilgi de­receniz nedir acaba?

M. AKSEL: Benim Direklerarası ile ilgi derecem evimizin az-çok oraya yakın olma­sı, gitme gelme rahatlığı bulunması ve bu-

nu çocukluk eğlencesi olarak benimsememdir.0 günkü yaşayıştan bir-İki misal daha vereyim.

O zamanlar yalnız Şehzadebaşı değil de muhallebiciler dahi kadınların girebileceği yerdi. Kadınlar kafesler arkasında, erkekler de dışarıda bulunurdu. Ramazanda ise er­kekler kadınların yerlerine girer gizli oruç bozarlardı.

Ayrıca tramvayların önü iki sıra kadın­lara, arkası da erkeklere mahsustur. Hiç kimse kadınların bulunduğu yere gidip otu­ramaz. O devirde polis, karakol lafı, adliye vs. halkı çok korkutan ve disipline sevkeden birtakım vesilelerdi. Onun için tramvayda kadınların yeri vardı. Fakat aradaki perde de kalındır.

 

SORU: Sayın hocam, sizin dikkatimizi çeken önemli yanlarınızdan birisi de resimle ilgili çalışmalarınız. Sizi, diğer ressamlardan ayıran hususiyetleriniz nelerdir?

M. AKSEL: Ben mektepten çıktıktan sonra ressam Şevket Bey'in tavsiyesiyle Ga­latasaray sergisine resim verdim. Galatasa­ray sergisindeki ilk resimlerim amin alayı, mektebe yeni girme, izciler, mektep eğlence­leri, gezmeler, kız ve erkek çocukları, oyun­cular. Bu gibi konular. O sırada bu resimle­rimden dolayı sanatkârların hepsi bana tu­haf tuhaf bakıyorlardı. Çünkü o sırada moda olan şey manzara ve çiçek resimleriydi. Ben ise insan resimleri yapıyorum. Sonra yağlı boya da değil, sulu boya yapıyorum. Benîm çabucak sulu boyacı Malik Vicdanî diye adım yayıldı. Bu resimleri ilk defa 3-4 lira­ya sattım.

 

SORU: Efendim, millet olarak tarihî akı­şımız içinde gerçek sanatın ve sanatkârın el üstünde tutulduğunu görüyoruz. Fakat millî sanat hayatının zaman zaman darbelendiği de bir gerçek. İster halk, ister klâsik sanatımız olsun, yapılmış tahribat ve yıkımlar üzerinde­ki düşüncelerinizi söyler misiniz?

M. AKSEL: Sultan Mahmut devrinden itibaren bazı sanat eserlerine karşı yanlış anlama dolayısıyla birtakım tahribatlara gi­rişilmiştir. Nitekim Sultan Mahmut devrinde yeniçeriler isyanı bastırılınca bunlara ait hatıralar, resimler, kitaplar yakılıp yıkılmıştır. Maalesef bizde herhangi bîr İnkılâp do­layısıyla tahribata en çok maruz kalan, sanat eserleri  oluyor.  Bu, Avrupa'da  böyle  olmu­yor. Büyük bir İnkılâp macerası geçiren Fran­sa, ihtilâl-i kebirinde sanat eserlerine dokun­madığı halde, bizde ilkin sanat eserlerine hü­cum ediliyor. Cumhuriyet inkılâbından sonra İstanbul'da  padişah  tuğraları   büyük  bir  sa­nat eseri olduğu halde kazınmıştır.     Bunu Kapalıçarşı'nın   kapısında   görebiliriz.  Ayrıca tarihî yazma eserler, devrini atlatmış olduğu için aynen muhafaza edilmek gerekirden, bu sefer matbaalarda bunlara    el sürülmüştür. Meselâ  halk hikâyelerinde  resimler  vardır. Ekseriya halk hikâye kitaplarının     üzerinde Âşık Garip, Leylâ ile Mecnun diye    yazılar vardır. Bunları silmişlerdir. Neden? Eski yazı olduğu için. Halbuki  bunlar devrini atlatmış tarihî bir vesika olarak kalabilirdi. Bu tahri­batları devlet büyüklerinden ziyade birtakım gayretkeşler yukarıya yaranmak için yapmış­lardır. Bir ara işittiğime göre Bursa'da me­zar taşlarındaki fesleri bile kırmışlardır. Türk mezar taşlarında daima bir serpuş bulunur­du. Bunlar birer hatıra, birer sanat eseridir. Gene işittiğime göre Sahaflar'da resimli ki­taplar toplanmış, üzerinde eski yazı olduğu için yakılmıştır. Halk resimlerine cahillerin resmi denildiği için ilgi gösterilmemiş, maa­lesef bu eserler zamanla ortadan kaybolmuş­tur. Bir kısmı tekkelerde kalmış, dini bir hu­susiyeti olduğu için muhafaza edilmiştir. Me­selâ Hz. Ali'nin devesi, Hacı Bektaşi Veli'nin duvarı yürütmesi gibi eserler tekkeler­de görülmektedir. Bunlar da zamanla çürü­yor, kurt yiyor ve neticede yırtılıp ortadan kalkıyor.

Türkiye'de Osmanlı İmparatorluğu dev­rinden beri sanatın korunacağı, muhafaza edi­leceği yerler, müzeler, saraylar olmadığı İçin sanat eserleri bugün bir İtalya, bir Fransa, bir Almanya'ya nispetle daha azdır. Halbuki yapılmıştır. Büyük minyatürcüler, güçlü halk ressamları yetişmiştir. Bu hususta Evliya Çelebi'de notlar dahi vardır. Ama bu sanat eserlerinin ne olduğu bugün bilinmemektedir.

 

* Açıklamalarınızdan dolayı çok teşek­kür ederiz, hocam.


Bu Makaleye Ait Eleştiri Makaleleri
# Makaleler Adı
Kullanıcı Yorumları

! Yorum yazabilmeniz için üye olmalısınız.
Üyelik için lütfen sayfanın üst kısmında yer alan"Üye Giriş | üye ol" linkine tıklayınız.

Kayıt Ekleyen / Eklenme Tarihi
Nurgül Çepni / 14.07.2009



Eski Eserler


Eski Eserler Kütüphanesine Hoşgeldiniz!

Hesap İşlemleri

Üye değil misiniz? Üye olun!

Eski Eserlere üye olarak, kütüphanenimiz ve eserlerimiz hakkında paylaşımlardan hesabınız üzerinden faydalabilirsiniz...