Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Hakimiyeti
Turgut Güler
Kıymetli âlimlerimizden Sayın Osman Turan'ın bu eseri, Cumhuriyetimizin ellinci yılını karşılamağa çalıştığımız şu günlerde bir kere daha okunmalıdır.
Ellinci yıla, baş döndürücü bir hızla ilerleyen çağdaş tekniğe ayak uydurabilme çabası ve bu çabanın türlü sancıları içinde giriyoruz. Bunlar - anlayabildiğimiz ölçüde - aynı zamanda mutlu bir hedefin, devletimizin ölmezliğinin müjdeleridir.
Çabamız, sadece ulaşılmak istenen güçlü bir teknik değil elbette. Bizi elli yıla getiren ve bu elli yılı besleyen daha önceki elli yıllarımızı, beşyüz, bin yıllarımızı da şamataya vermeden fakat şuurla düşünmemiz gerekmektedir. Geleceğin en son tekniğe ulaşmış Türkiyesi, kendini rahatça kollarına teslim edeceği asırların tecrübesiyle donanmış örf, âdet, an'ane dolu bu bin yıllara şiddetle ihtiyaç duyacaktır, tıpkı bugün duyduğumuz gibi.
Geçmişe bakış tarzı, ne kupkuru bir mefahir, ne de olur olmaz yere kötüleme şeklinde olmalıdır. İkisinin de sonu aynı boş kapıya çıkar. Geçmişin bize verdiği gurur da, üzüntü de - eğer gereken ders ve ibret alınmamışsa -zihinlerimizi beyhude yere dönen plâklar yapmaktan öteye gidemiyecektir. Kültürümüzü geliştiren, onu bize has ve bizi ona bağlı yapan unsurlar, bilhassa böyle önemli yıldönümlerinde, en ince tülbentlerden geçirilerek süzülmeli, bal misali milletin kovanına konmalıdır. Ancak o zaman tekniğimizin hazmı kolaylaşacak, geçmişin bahsi işe yarayacaktır.
Prof. Osman Turan'ın eseri, ilmî çizgiden hiç sapmaksızın Türk cihan hâkimiyetinin tarihini oldukça geniş bir perspektiften tesbit ediyor, ölünürken dahi her sözümüzün belgeye dayanması, aynamızı kendi dolgun vücudumuzla gerinerek fakat bilerek doldurmamız ne güzel şeydir. Kitabın her sahifesinden bütün sahifelerine uzanan sağlam ve temiz bağları farketmek, bu özelliklerin daha önce olduğu gibi bugün de kimi az biraz gizli, kimi gün ışığında açık seçik mevcut oluşu, Türk tarihini kıskananlara gerçekten hak verdiriyor.
«Beşeriyetin hafızası ve insanlığın tecrübesi mevkiinde bulunan tarih, şuurda yaşadıkça, milletlerin şahsiyetlerini geliştirmeğe, kültür ve mefkurelerini kuvvetlendirmeğe hizmet eder. Tarihini bilmeyen ve şuurunu taşımayan milletler hafıza ve idrâklerini kaybetmiş şaşkın kimselere benzer. Böyle bir durumda milletlerin yükselmeleri veya millet vasfını muhafaza etmeleri ve hatta dağılmamaları zordur. Beşeriyetin tekâmülünde bu derece ehemmiyeti olan tarih, medeniyetin yükselmesi ile muvazi olarak ilerler ve milletlerin istikbalini hazırlamakta yardımcı olur.
Tarihin geniş bir tedkîki, cemiyet ve medeniyetlerin yükselişinde, maddî - manevi kuvvetler arasında bir muvazenenin nasıl âmil olduğunu meydana koyduğu gibi, sukutlarının da bu muvazenenin bozulması ile vuku bulduğunu gösterir. Maddenin tahakkümü
ile cemiyetler manevî buhran ve kargaşalıklara, ruhun hâkimiyeti ile de uyuşukluğa düşer ve sukut mukadder olur. Türkler eski çağlardan yakın zamanlara değin, 2500 yıllık tarihleri boyunca, maddî -manevî unsurlar arasında daha fazla muvazene kurabilmiş ve bu sayede azametli devirler yaratmış bir millettir. Gerçekten tarihte itidal ve ihtiyatı ile, vekar ve adaleti ile temayüz eden Türk milleti millî, dinî ve insanî duygulara bağlı kalmış ve bunların ahengi üzerinde de bir Cihan hâkimiyeti mefkuresine inanmıştır.»
işte Ortaasya'dan başlayarak Anadolu ve Balkanlarda devam eden bir mefkurenin iklim değiştiren, ama özü sabit kalan akışı, tarihle beraber yürüyüşe çıkışı, dilimize, dinimize, mûsikîmize raptedilen nakısı, Sayın Osman Turan'ın sabırlı ve azimli çalışmaları sayesinde önümüze bütün hat ve özellikleriyle seriliyor.
İki büyükçe ciltten meydana gelen eserin ilk cildinde, Türk Tarihine Giriş, Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkuresi ve Türk-lslâm Cihan Hâkimiyeti başlıklarıyla üç bölüm var. İkinci cilt ise başlangıcından II. Mahmud'a kadar gelen devrede, Osmanlı tarihi olayları içinde gelişen Türk hâkimiyet fikrini anlatıyor.