EÄŸitim Kurumu   ( 2141 )   Kitaplarda   ( 1659 )   Yazarlarda   ( 4831 )  
Dergilerde   ( 786 )   Kütüphanelerde   ( 151 )   Åžehirlerde   ( 182 )  
Makalelerde   ( 2196 )   Multi Media   ( 323 )   Fetvalar   ( 895 )  
Hit
9129104
Üye 1490
Online Üye 0

Salih Saim Bey ve Üsküdarlı Şaşı Hafız

 Kitap Detayı Kitap No : K-  
Yazar Adı İlim Dalı Konusu Dili
Dursun Gürlek Yazar Hakkında Türkçe
Özelliği Tercüme Eden
 
       
Makale No: 2021 Hit : 10340 Hata Bildirimi Tavsiye Et
   Makale Yazarına ait Kitaplar E-Kitaplar Makaleler Hakkındaki Makaleler    

Yazara ait kitaplar
# Kitap Adı
1 Maziye Bir Bakıver
2 Karınca Huzura Varınca
3 Çınaraltı Kitap Sohbetleri

Yazara ait e-kitaplar
# Kitap Adı

Yazara ait makaleler
# Makaleler Adı
1 Şekerci Hanının Şeker İnsanları
2 Salih Saim Bey ve Üsküdarlı Şaşı Hafız
3 İkdamcı Cevdet
4 Çınaraltı Sohbetleri

Yazar Hakkındaki Tanıtım Makaleleri
# Makaleler Adı

Özeti
bystolic coupon 2013 click bystolic coupon 2014
cialis coupon cialis coupon cialis coupon
bystolic free trial coupon bystolic add on copay card

Yayın Bilgileri
Yayınlandığı Kaynaklar
Yayınlandığı Tarih
Yayınlandığı Dergi
Sanal Dergi
Makalenin Linki http://www.os-ar.com/modules.php?name=Encyclopedia&op=content&tid=501572

Makale Metni   [Yazdır/Print]

Salih Saim Bey ve Üsküdarlı Şaşı Hafız

Her sahada kaleme aldığı iki yüzden fazla eserle bir nesle okuma zevkini tattıran Ahmet Mithat Efendi bir gün Babıali yokuÅŸunu tırmanırken hayli yorulur. Göğsüne kadar sarkan uzun ve muhteÅŸem sakalı da dahil, bütün vücudu kan ter içinde kalan Hace-i Evvel biraz olsun, dinlenmek ihtiyacını duyar. Gözüne iliÅŸen bir bakkal dükkanının önündeki küçük hasır tabureye oturur. Bu bah­tiyar ihtiyarı müşteri zanneden bakkal çırağı yanına yakla­ÅŸarak sorar:

-Dede, ne alacaksın?

Efendi hazretleri derhal cevap verir:

-Biraz soluk alacağım evladım!

Efendim, o yıllarda güzel İstanbul ÅŸairlerin, yazarların, kültür adamlarının soluk alacağı, daha doÄŸrusu feyiz ala­cağı edebi mahfillerle, tarihi mekanlarla, kültür kıraathaneleriyle doluydu. Birer serbest akademi kabul edilen bu buluÅŸma, görüşme ve bölüşme yerleri kalem ve kelam erba­bının adeta uÄŸrak ve durak mahalleriydi.

İşte bunlardan biri de Babıali yokuÅŸuna nazır pencere­leriyle arz-ı endam eden ''Tefeyyüz Kütüphanesi"ydi. Adın­dan da anlaşılacağı gibi, bu kitabevi, etrafına hakikaten fe­yiz saçıyordu. Çünkü müdürü Salih Saim Unar Beyefendi burayı tam bir cazibe merkezi haline getirmiÅŸti. Her biri kendi sahasında temeyyüz eden ÅŸairler, yazarlar, Tefeyyüz Kütüphanesi'ne sık sık uÄŸrayarak böyle bir tefekkür, tenef­füs, tenezzüh ve tenezzül ortamında nefesleniyorlardı.

M. Sadullah Sander ve Dr. Ali Rıdvan Unar Beyler ta­rafından hazırlanıp 1954 yılında istanbul'da yayımlanan ki­tapçıktan öğrendiÄŸimize göre, Salih Saim Unar'ın cazibesi­ne kapılarak, adı geçen kitabevini ÅŸiir ve edebiyat meclisi haline getiren zatların başında Süleyman Nazifler, Üsküdar Mevlevi hanesinin Åžeyhi Remzi Dedeler, Tahirü'l-Mevleviler, Hakkı Süha Gezginler, Tokadizade Åžekipler, Üsküdarlı Talatlar geliyordu. ''Tatlı su başı kalabalık olur" fehvasınca Salih Saim Bey'i de kalem ve kelam erbabı hiç yalnız bı­rakmıyor, ''çevre yanına gelip'' oturuyorlardı.

Peki ama, devrin edebiyat ve ÅŸiir otoritelerini bu kadar etkileyen Salih Saim kimdi? itiraf edeyim ki bu soru uzun zamandan beri zihnimi meÅŸgul ediyor, fakat bir türlü tatmin edici cevabı bulamıyordum. Yıllar önce Sahafların tozlu raflarında arayarak bin zahmetle elde ettiÄŸim ''Teracüm-i Ahval-i Evliya", ''imam-ı A'zam ve Eimme-i Selase", ''Bayezid-i Bestami", ''Åžeyhü'l-Ekber Muhyiddin-i Arabi'', ''Hucce­tü'l-islam imam-ı Gazali" ''Muhaddarat-ı Evliya" (Kadın Veliler), ''Emir Buhari" gibi kitapların yazarı olan bu enterasan zat hakkında sürüp giden cehaletimi bir türlü defedemiyor­dum. insan bazen çok istediÄŸi halde aradığını bir türlü bu­lamıyor. Bu da, belli ki hırsın, bir çıkmaz sokak olduÄŸunu deney yoluyla gösteriyor. Ne zaman ki iÅŸi oluruna bırakı­yorsunuz; ama araÅŸtırmaya, incelemeye devam ediyorsu­nuz, iÅŸte o vakit peÅŸinde olduÄŸunuz belge, bilgi, fotoÄŸraf vesaire pat diye karşınıza çıkıyor.

Geçen akÅŸam evrak-ı periÅŸanı karıştırırken ''Tarih Ko­nuÅŸuyor" adını taşıyan derginin müteferrik sayılarıyla karşı karşıya geldim. Tarih, eÄŸer hakikaten konuÅŸuyorsa, benim soruma da muhakkak cevap verir diye içimden geçirerek sayfaları çevirmeye baÅŸladım. Ve tarih gerçekten konuÅŸtu. Zamanın sararttığı yaprakların birindeki resimli yazının baÅŸlığı şöyleydi: ''YaÅŸayan hatıra: Salih Saim Unar". Artık bendeki heyecanı, varın siz tahmin edin.

Bu yazıda Ahmet İhsan Tokgöz'le birlikte Servet-i Fü­nun Dergisi'ni çıkaran; ÅŸairlerin, nasirlerin, ediplerin, arifle­rin piri olan üstat Salih Saim Unar'dan sitayiÅŸle söz edili­yor; halen hayatta bulunan 94'lük bu canlı tarihin elini öp­mek isteyenlere adresi bile veriliyordu: Üsküdar, Atik valide, No:56.1

Hararetimizi söndüren, fakat tam kandıramayan bu bir bardak soğuk suyu da nuş ettikten sonra, ''Allah'ım! bu muhtasar malumatı, mufassal bilgi haline getir!'' diye dua etmekten kendimi alamadım. Kısa bir süre sonra, bundan elli yıl önce yayımlanan ve ''Salih Saim''in Yazı Hatıraları ve Hayatı'' adını taşıyan risale elime geçince duamın kabul edildiğini anladım. Rabbim sana hamdolsun!..

Böyle güzide bir ÅŸahsiyeti -kısmen de olsa­ nisyandan kurtaracak bilgileri iÅŸte bu kitapçıktan aktarıyorum: KabataÅŸ'ta doÄŸduÄŸu halde elli yılını Üsküdar'da geçi­ren ve bu aziz beldeye adeta hayran olan Salih Saim Bey, Fevziye Mektebi'ni bitirdikten sonra kendini hummalı bir çalışma hayatının içinde buldu. Arapçayı, alim bir ÅŸahsiyet olan babası Hafız Hüseyin Efendi'den ve Tophane'deki Nusretiye Camii'nde Arabi ilimler okutan, huzur-ı hümayun mukarrirlerin'den Kazasker Tophaneli Hoca HaÅŸim Efen­di'den öğrendi. Farsça hocası ise Abdülmecid Åžirvani'dir. Bir tarafta Tophane Kalemi'ndeki resmi görevine devam et­ti, diÄŸer taraftan devrin çeÅŸitli basın yayın organlarında edebi, ahlaki yazılar yazmaya baÅŸladı. Bu faaliyetleriyle kı­sa zamanda kendini matbuat alemine tanıttı. Namık Ke­mal'in üslubuna benzeyen bir üslupla kaleme aldığı yazıla­rı sadece İstanbul basını tarafından deÄŸil, Anadolu'da yayımlanan gazeteler tarafından da takdirle karşılanıyordu.

Kırk yıl süren resmi hayatında, çalıştığı kalemlerin ad­larını bizzat kendisi, secili ve kafiyeli olarak şöyle sıralıyor:

1. Tophane Ruznamçesinde Harcırah ve Tetkik-i Hesabat.

2. Muamelat-ı Zatiye Evrak, Riyaset ve Maruzat.

3. Topçu Dairesi Yoklama ve KuyOdat..

4. Mekteb-i Harbiye Tahrirat.

5. Sıhhiye Dairesi Birinci Şube ve istihbarat.

6. Şurayı Askeri Mühimme ve Muamelat.

Üstat emekli olduktan ve 1927 yılına kadar devam etti­ÄŸi Tefeyyüz Kütüphanesi müdürlüğünden ayrıldıktan sonra artık kendini tamamen kitaplarına ve İstanbul gezilerine verdi. En büyük zevklerinden birini, ÅŸairin bir sengine (taşı­na) Acem mülkünü feda ettiÄŸi bu ÅŸehri doyasıya gezmek, köşe bucak dolaÅŸmak teÅŸkil ediyordu. Tophane Kalemi'de­ki mesaisi sona erer ermez, derhal Babıali'ye koÅŸuyor, Ah­met ihsan'la Servet-i Fünun'da birlikte çalışıyordu. Evinin her köşesi kitap ve evrakla doluydu. O kadar ki kendisini zi­yarete gelen dostları bazen oturacak yer bile bulamıyorlardı.

Eski kültürümüzün, özellikle divan edebiyatının müces­sem bir timsaliydi. Sözlerini seçme beyitlerle süslüyor, dinleyicilerinin kulaklarını usta bir musikiÅŸinas edasıyla besli­yordu. En basit sözleri bile aruz kalıbına sokuyor; mesela yanında ''sıcak sıcak'' dediÄŸiniz zaman ''mefailün''ü yapıştı­rıyor, "ekmekçi gelmiÅŸ'' cümlesine ''müstefilatün'' ile karşılık veriyor, ''tuzlu badem'' sözünü duyar duymaz ''failatün'' de­mekten kendini alamıyordu.

Ünlü gazetecilerden Hakkı Tarık Us, kırklı yıllarda bir jübile tertipledi. Basın hayatında elli yılı dolduran yazarları bir araya getirdi. Devrin milli eÄŸitim bakanı Hasan Ali Yü­cel'in baÅŸkanlığında gerçekleÅŸtirilen bu jübilede çaÄŸdaÅŸları olan Halit Ziya UÅŸaklıgil, Mehmet Emin Yurdakul, Hüseyin Cahit Yalçın, ibnülemin Mahmud Kemal İnal gibi zatlarla birlikte üstad Salih Saim de bulundu. Hürmetle, saygıyla kürsüye davet edildi.

Üstat mikrofon başında yaptığı veciz konuÅŸmasını ÅŸu sözlerle bitirdi: ''Ne yapalım ki biz eski ve yıllanmış yazar­lar, böyle ölünceye kadar vadi-i kadimde ikinci bir 'Naili-i Kadim' ve bir 'Åžair Nedim' gibi terkiplerimizle, gül gibi kokladığımız, bülbüller gibi hoÅŸlandığımız aruzumuzla baÅŸ ba­ÅŸa ve kucak kucaÄŸa kalacağız.''

Salih Saim Bey'in yaşı hayli ilerlediÄŸi için artık eskisi gibi gezemiyor, vaktini evinde dinlenerek, ibadet ederek, Kur'an okuyarak geçiriyordu. En büyük teselli kaynağını ise, çoÄŸunluÄŸunu edebiyatçıların teÅŸkil ettiÄŸi ziyaretçiler oluÅŸturuyordu. Üstat iÅŸte o zaman daha bir heyecanlanı­yor, duygulanıyor ve Ziya PaÅŸa'nın ÅŸu beytini terennüm et­mekten kendini alamıyordu:

Yaran-ı vatandan bizi özler bulunursa
Düştük sefer-i gurbete muhtac-ı duayız.

Alem-i matbuatımızın bir üstad-ı kıymettar-ı tahrir;
Salih Saim Beyefendi

ÜSKÜDARLI ŞAŞI HAFIZ
Salih Saim Bey 1941 yılında son eserini yayımladı. Üs­tat, ''Üsküdarlı Åžaşı Hafız ve Maruf Nüktedanlar'' adını ta­ÅŸÄ±yan bu kitabında, nev'i ÅŸahsına münhasır bir üslupla Üs­küdar'ı ve bazı meÅŸhur Üsküdarlıları anlattıktan sonra sö­zü Åžaşı Hafız'a getiriyor ve onun enteresan fıkralarını birer birer sıralıyor. iÅŸte Åžaşı Hafız'a ait nüktelerden bazıları:

ÖLMEDEN ÖNCE ÖLÜNÜZ
Åžaşı Hafız bir ara Karaca Ahmet Mescidi'nin imamlığı­na tayin edilir. BilindiÄŸi gibi bu mescit meÅŸhur Karaca Ah­met Mezarlığının içinde bulunmaktadır, Durumu gören dostları kendisine sorarlar:

-Efendi, bu kadar cami varken niçin ölülerin içindeki caminin imamlığını kabul ettin?

Şaşı şöyle cevap verir:

-İşte asıl hüner burada kendini gösteriyor. ''Mütü kable en temütü", (Ölmeden önce ölünüz) sırrına mazhar ol­dum!

BİR KERE BİLE DEMİYORUM
Bir gün kendisine şöyle demişler:

-Åžaşı, namaz kılarken secdeden o kadar hızlı kalkı­yorsun ki, ''Sübhane Rabbiyelala"yı üç kere söylemek im­kansız hale geliyor.

Şaşı cevap vermiş:

-Yahu, iş, başını yere koyup kaldırmaktan ibarettir, Ben, bir kere bile demiyorum!

İNSAFLI DUACI
Åžaşı, vaazı bitirip duaya baÅŸlayacağı ve ''filanın, fala­nın ruhuna'' diye Fatihalar göndereceÄŸi sırada iri yarı bir adamın elden ele uzattığı kağıdı eline alır. Bakar ki kağıtta otuz kırk merhumun ismi sıralanmış, Derhal şöyle konuÅŸur:

-HemÅŸehrim, dua ederim, ama beÅŸ mecidiyeni alırım, Postahane bile Selanik'e kelime başına, telgraf parası ola­rak iki kuruÅŸ alıyor, Bir kere ÅŸu kağıttaki yüzlerce kelimeyi hesapla, bir de ahiretin mesafesini gözünün önüne getir! iÅŸte o zaman ne kadar insaflı bir duacı olduÄŸumu anlar­sın!...

BEN PARAMA BAKARIM
Merhum hep küçük camilerde kadınlara vaaz ederdi, Salih Saim Bey bir gün kendisine şöyle der: ''Yahu ilmine irfanına diyecek yok, MaÅŸallah, konuÅŸmaların da çok gü­zel, Neden bir gün de şöyle Ayasofya, Kılıç Ali PaÅŸa gibi büyük camilerde vaaz etmezsin? Niçin kendini büyük kala­balıklara tanıtmazsın?

Şaşı Hafız şöyle cevap verir:

-AÅŸk olsun, bir kere Ayasofya'yı filan bırak, Åžu ikinci olarak zikrettiÄŸin Kılıç Ali'de kürsüye çıksam, cemaatten bi­ri önemli bir mesele sorsa... Haydi onu ''Mesele gayet önemlidir, Dolayısıyla bir anda cevap vermek doÄŸru olmaz, Bu gece Mülteka'ya, yahut Halebi'ye bakayım. Sonra sana saÄŸlıklı bilgi veririm'' diye atlatırım, Ya Allah korusun; aÄŸzımdan zülfiyare dokunacak bir ÅŸey kaçırır da hafiyelerin lütfüyle rıhtımda harekete hazır vapurlardan birine ÅŸerefyabı irkab ve menzil-i meçhule doÄŸru rehayab olursam... iyisi mi, benim mescitleri doldu­ran kadın cemaatlerim bana yeter, Hem ben diÄŸer hocalar gibi cehennemle korkutmam. Okurum, cennetle ilgili bir ayet-i kerime, Hepsini daha hayatlarında ''firdevs-i aÅŸiyan" ederim.

Salih Saim Bey, ''Peki ama girebilecekler mi bakalım?''

diye sorunca da Şaşı şu cevabı verir:

-Adam, düşündüğün şeye bak, Ben bugün alacağım paralara bakarım. Ahirette o kadar kalabalığın arasında kim kime...

BÜYÜK SARIK
Şaşı Hafız bir gün bir mecliste, başında kocaman sarık bulunan bir zat görmüş, Sormuş:

-Efendi, ben sizi burada ilk defa görüyorum, Zatı alileri kimsiniz? Söyleseniz de teşerrüf etsem?

-Efendim, bendeniz Derviş Mehmet.,, Beş on günlük mühtediyim,(İslam'a gireli beş on gün oluyor),

-Öyleyse şimdi şu sarığı çıkart ve küçült,

Şaşı, şu sözleri de ilave eder:

-Behey cür'etkar! Ben ''Kalubela"dan beri Müslüman olduÄŸum halde, sarığımı o kadar büyültemedim, Hiç bura­da, bir haftalık Müslüman’a deÄŸirmen taşı gibi sarık sardı­rırlar mı? Senin insaftan ve saygıdan hiç nasibin yok mu?2 Herif ÅŸaşırır, duyanlar kahkahayı basar.


Dipnotlar
1 Derginin bu sayısı Mart 1965 tarihini taşıyor.
2 Tusi bir şiirinde şöyle diyor:
"Ey Tusi! Sarık dolamı senin için bir beladır; bu belayı kendi başından niçin savmıyorsun?"

 


Bu Makaleye Ait EleÅŸtiri Makaleleri
# Makaleler Adı
Kullanıcı Yorumları

! Yorum yazabilmeniz için üye olmalısınız.
Üyelik için lütfen sayfanın üst kısmında yer alan"Üye Giriş | üye ol" linkine tıklayınız.

Kayıt Ekleyen / Eklenme Tarihi
Nurgül Çepni / 17.04.2010



Eski Eserler


Eski Eserler Kütüphanesine Hoşgeldiniz!

Hesap İşlemleri

Üye değil misiniz? Üye olun!

Eski Eserlere üye olarak, kütüphanenimiz ve eserlerimiz hakkında paylaşımlardan hesabınız üzerinden faydalabilirsiniz...