("Mülkiyet ve mâlikiyetin sırlarını bilme hususunda Mekke'de gelen ilhamlar."
Bulak, 1274, 1292, ist. 1309).
Futuhât’ın bir çok basımları vardır. Osman Yahya ve İbrahim Medkûr tarafından Mısır'da yapılan yeni tenkitli basımı devam etmektedir.
H. 633, 636 tarihli müellif hattı ile olan nüshası Türk-İslâm Eserleri Müzesi'ndedir. (No: 1845-1881)
İbn Arabî'nin dört büyük cild halinde 598/1201'de Mekke'de yazmaya başladığı bu eserini ne zaman tamamladığı belli değildir. 628/1230 senesinde dördüncü cildini, 635/1237'de üçüncü cildini yazmakta olduğuna dair kayıtları vardır (bk. Futuhât, IV, 105, III. 446, 895). Bunun anlamı şudur: İbn Arabî Mekke'de yazımına başladığı bu eserinin yazımına daha sonraki senelerde de devam etmiş, önce eserin müsveddelerini hazırlamış, imkân buldukça ve yeni malzeme temin ettikçe eserini genişletmiş, ilaveler yapmış, eserinin daha mükemmel olması için ömrünün son senelerine kadar çabalamış, vefatından kısa bir zaman önce ona son şeklini vermişti. Futuhâtın bazı nüshalarında görülen farklar da bunu göstermektedir.
İbn Arabî'nin Futuhât’ı yazmaya teşebbüs etmesinin sebebi, bu eserin giriş bölümünde de belirtildiği üzere (I, 12) Kudüs'ü ve Medine'yi ziyaret eden yazarın bundan sonra ilk defa Mekke'ye varıp Kâbe'yi ziyaret ettiği sırada kendisine gelen feyizleri ve ilhamları (Futuhât) Tunus'taki dostu Ebu Muhammed Abdülaziz ile Abdullah Bedr el-Habeşî’ye açma ve anlatma arzusudur. Yine bu eserin önsözünde belirtildiği gibi İbn Arabî Hz. Peygamber'i, öbür peygamberleri, melekleri, evliyaları ve alimleri bir gece rüyada görür. Kendisine beyaz bir cübbe (Hi'lat) giydiren Hz. Peygamber minbere çıkıp bir hutbe okumasını ister. Verilen görevi yerine getiren İbn Arabî: "Ruhu'l-Kuds'ten gelen bir vahiy olan o hutbe futuhâtın önsözüdür" der (Futuhât, III, 7).
Futuhât altı bölümden meydana gelir:
a) Marifetler, b) Muameleler, c) Halller, d) Menziller, e) Münâzeleler (mücaheedât) f) Makamlar.
Bu bölümler daha kısa alt bölümlere ayrılmış bunlara da bâb (sayısı 560) denilmiştir. Babların kısa ve uzun olanı vardır. Her babtan evvel konuya şiirle girilir. İbn Arabî babların baş tarafında yer alan bu şiirlerin o babların özeti değil, açıklaması olduğunu belirtir.
Tasavvuf yolunda nâil olduğu feyz ve ilhamların çok kısa bir özeti olduğunu belirttiği bu eseri hakkında: "Bu kitabı, halka faydalı olsun diye yazdık, daha doğrusu ben değil, Allah yazdı. Onun için tümü de Allah'tan gelen feyz (feth)den ibarettir" diyor İbn Arabî (Futuhât, II, 93, IV, 502).
İbn Arabî, el-Futuhâtu'l-Mediniyye ve et-Tenezzalatu'l-Musuliyye isimli eserlerine ad koyarken tıpkı Futuhât gibi bunların kendisine semadan geldiğini ifade eden adlar koyar.
Futuhât'ta konular, meseleler ve bölümler arasında mantıkî bir bağlantı ve düzen her zaman görülmez. Bazen birbiriyle ilgisi olmayan iki husus bir arada zikr edilir, bazen konudan birden uzaklaşılarak araya yabancı meseleler konur, İbn Arabî de bunun farkında olup: "Kur'ân'da öyledir," diye eserini savunmaktadır. Aslında (bk. Futuhât 89. ve 348. bablar) bir çok tasavvuf kitabında rastlanan bu husus, biraz da İbn Arabî'nin eserini uzun bir zaman aralığı içinde yazmış olmasından kaynaklanmaktadır.
İbn Arabî başlangıçta ayrı birer eser olarak kaleme aldığı kitap ve risalelerin bir kısmını da Futuhâtın giriş kısmına eklemiştir: "Risaletul-Ma'lum min Akaidi Ehli'r-Rusûm (Akidetu'l-Avâm,Akidetuu'n-Nâşiye, Akidetu Ehli'l-İhtisas) ve el-Marifet gibi eserleri böyledir. (Bk. Futuhât, 1,163,172, 186).
Futuhât’ın anlaşılması güç yerleri Abdülkerim Cîlî tarafindan Şerhu Müşkilati'l-Futuhat adıyla şerh edilmiştir.
Şa'rânî de Futuhâtı Levakihu'l-Envari'l-Kudsiyye adıyla önce kısaltmış (ihtisar), sonra bu kısaltmadan yaptığı seçmeleri de el-Kibritu'l-Ahmer isimli eserinde toplamıştır.
Onun el-Yevakit ve'l-Cevahir isimli eseri de Futuhât'ın hem özeti, hem şerhi sayılır.
Anlaşılması kolay olmayan Futuhât üzerinde yeterince çalışıldığı; şerh ve talik yazıldığı söylenemez. Fusus'a yüzlerce şerh yazıldığı ve bir çok lisana tercüme edildiği halde Futuhât’ın bu ilgiyi görmemiş olması uzun ve hacimli oluşu, bir de bu eserin ve İbn Arabî'nin fikirlerinin bir özeti şeklinde görülen Fusus'un onun şöhretini gölgelemiş oluşu ile açıklanabilir .
(Rivayete göre İbn Arabî, Sûfi Şair İbn Fârız'dan tasavvuf konusundaki Hamriye kasidesini şerh etmesini istemiş o da: "Buna ne lüzum var. Futuhât onun şerhidir" demişti. Bk, Makkarî, II, 167.
Futuhât Hüseyn Hamdî Nakşbendî tarafından Safvetu'l-Futuhâti'l-Mekkiyye fi Beyani’l-Hakikati'l-İlahiyye ve'l-Kevniyye adıyla kısaltılmıştır.
Futuhât’ın sonunda yer alan el-Vasayâ bölümü de tercüme edilerek taş basmasıyla basılmış, daha sonra yeni harflere de çevrilerek "Müridlere Tavsiyeler" adıyla yayınlanmıştır.
Futuhât'ın baş tarafı da Türkçe'ye tercüme edilerek taş basmasıyla basılmış, daha sonra bu tercüme yeni harflerle de yayınlanmıştır.
Futuhât'ın muhabbet bölümü de Fransızca'ya tercüme edilmiştir. Mavrice Glaton. Traite de L'amour, Paris, 1986.
Türkçe tercümesi Mahmut Kanık tarafından yapılmıştır, İlahi Aşk, istanbul, 1988.
Marifet ve Hikmet bahsi de yayınlanmak üzeredir.
Futuhât konusunda daha geniş bilgi için bk. T.D.V. İslâm Ansiklopedisi, Futuhad Maddesi.)
İbn Arabî Futuhât’ta her büyük düşünür gibi bütün dinî, sosyal ve beşerî, hatta tabiî ve maddî olayların kendi fikir sistemi içinde bir açıklamasını yapmış, çoğu zaman meselelerin önce herkes tarafından kabul edilen genel bir açıklamasını yaptıktan sonra kendi sistemine göre daha özel bir yorumunu vermiştir.
Ayrıca başka eserlerde görülmeyecek, belki de bir mutasavvıftan beklenmeyecek şekilde hükümlerin hikmetleri, gayeleri ve sebepleri üzerinde de genişçe durmuş, böylece eserini bir bilgi hazinesi, bir tasavvuf ansiklopedisi haline getirmeyi başarmıştır.