EÄŸitim Kurumu   ( 2141 )   Kitaplarda   ( 1659 )   Yazarlarda   ( 4831 )  
Dergilerde   ( 786 )   Kütüphanelerde   ( 151 )   Åžehirlerde   ( 182 )  
Makalelerde   ( 2196 )   Multi Media   ( 323 )   Fetvalar   ( 895 )  
Hit
9129104
Üye 1490
Online Üye 0

Edebiyatı Cedide (Serveti Fünun Edebi Topluluğu)

أدبيات جديده

 EÄŸitim Kurumu Detayı No : E- 2129  
Kurucusu Kuruluş Tarihi Eğitim Dili Şehir / Ülke
1896-1901 Türkçe İstanbul / Türkiye
Özellik Türü
Edebi Topluluk  Grup - Cemaat 
Adres Web
,
       
Kurum No: 2129 Hit : 4034 Hata Bildirimi Tavsiye Et

   Kuruma ait Dergileri Kütüphaneleri Fakülteleri Üniversitesi İlgili Kurumlar Tezler


EÄŸitim Kurumuna ait Dergiler

Eğitim Kurumuna ait Kütüphaneler

EÄŸitim Kurumuna Ait Akademik Birimler

Universite 

ilgili kurumlar 

EÄŸitim Kurumuna ait Tezler

Özeti

Hakkında Bilgi

Edebiyât-ı Cedîde

Türk edebiyatında 1896-1901 yılları arasında faaliyet gösteren edebî topluluk.

Çevresinde toplandıkları dergiden dolayı bu gruba “Servet-i Fünûn edebî topluluÄŸu” da denilmektedir. 1859’da Åžinâsi ile baÅŸlayan yeni edebî faaliyetler, devri içinde “Åžinâsi mekteb-i edebi” veya “edebiyât-ı cedîde” adlarıyla anılmıştır. 1896’ya kadar pek de yaygın olarak kullanılmayan bu isimler, belirli bir gruplaÅŸmayı deÄŸil sadece divan edebiyatına tepki olarak yenileÅŸmeyi belirtiyordu. Daha sonra Servet-i Fünûn dergisi etrafında toplanan ÅŸair ve yazarlar, yeni bir edebî akımı baÅŸlattıklarını ifade edecek ÅŸekilde kendilerinden ve yayınlarından “edebiyât-ı cedîde” diye bahsettiler. Önceki yenilikleri benimseyenlerce bu hareket bir süre “yeni edebiyât-ı cedîdeciler” ÅŸeklinde hafife alındıysa da daha sonra kabul gördü. Bugün Servet-i Fünûn edebiyatı ile Edebiyât-ı Cedîde adları, 1896-1901 yılları arasında özellikle ÅŸiir, roman ve hikâye alanında verilmiÅŸ olan eserler ve yazarlar hakkında kullanılmaktadır.

Edebiyât-ı Cedîde hareketinin tarihi, Servet-i Fünûn dergisinin 1896 baÅŸlarında Tevfik Fikret ve arkadaÅŸlarının idaresine geçmesi ve 1901’de geçici olarak kapanması arasındaki yayın hayatının tarihiyle paralellik gösterir.

Bu hareket Cedîde Türk edebiyatı tarihinde eski-yeni, yerli-Avrupaî edebiyat çatışmalarının doÄŸurduÄŸu önemli merhalelerden biridir. 1895 yılı sonlarında Hasan Âsaf adlı genç bir ÅŸairin bir beytinde geçen “abes” (عبث) – “muktebes” (مقتبس) kelimelerinin kafiye olup olamayacağı konusunda baÅŸlayan tartışma bu yeni edebiyat topluluÄŸunun kurulmasına vesile olmuÅŸtur. Divan ÅŸiiri geleneÄŸinde mukayyed kafiyenin ÅŸartlarından olan hurufat benzerliÄŸinin bu kelimelerde bulunmadığı ÅŸeklinde yapılan itirazlara karşılık Recâizâde Mahmud Ekrem ve taraftarları kafiyenin göz için deÄŸil kulak için olduÄŸunu ileri sürerler. Tartışmanın merkezi olan Ma‘lûmat dergisi bu konuda muhafazakâr bir tavır takındığından Ekrem Bey kendileri için yeni bir yayın organı olarak Servet-i Fünûn’u bulur. Birkaç yıldan beri Servet adlı bir gazetenin ilâvesi olarak çıkan Servet-i Fünûn, Recâizâde Ekrem’in Mekteb-i Mülkiyye’den talebesi olan Ahmed İhsan’ın gayretleriyle bir süre sonra seviyeli bir edebiyat dergisi haline gelir. Recâizâde’nin aracılığıyla 7 Åžubat 1896 tarihli 256. sayısından itibaren Tevfik Fikret derginin sanat ve edebiyat yöneticiliÄŸine getirilir. Bu tarih, Edebiyât-ı Cedîde’nin itibarî kuruluÅŸ tarihi kabul edilir. Aynı edebiyat anlayışına sahip olan ve o zamana kadar deÄŸiÅŸik dergilerde yazan ÅŸair ve yazarlar bu tarihten sonra yavaÅŸ yavaÅŸ Servet-i Fünûn dergisinde toplanırlar. Esasen Ahmed İhsan, Tevfik Fikret, İsmâil Safâ, Hüseyin Cahit, Halit Ziya, Mehmed Rauf, Cenab Åžahabeddin gibi gençler hocalık-öÄŸrencilik, okuyuculuk-yazarlık ve mektuplaÅŸma gibi iliÅŸkilerle Recâizâde’nin etrafında bir edebiyat ağı örmüÅŸ bulunuyorlardı.

Edebiyât-ı Cedîde’nin edebiyat görüÅŸlerini yansıtan belirli bir beyannâmesi yoktur. Mensuplarının dağınık birtakım teorik yazılarından, romanlarındaki kahramanlarının -özellikle Halit Ziya’nın Mâi ve Siyah’ta Ahmed Cemil’e söylettiÄŸi- ifade ve davranışlarından, edebî ürünlerinin ortak özelliklerinden, nihayet daha sonraları kaleme alınan hâtıralarından dil, edebiyat, genel olarak sanat ve hayat hakkındaki görüÅŸ ve düÅŸüncelerini öÄŸrenmek mümkün olabilmektedir. Mehmet Kaplan, Edebiyât-ı Cedîdeciler’i bir araya getiren sebepleri tahlil ederken aynı zamanda onların ortak özelliklerine de iÅŸaret etmiÅŸtir. Bunların başında, yazarları yalnız ferdî meseleler üzerinde durmaya sevkeden âmil olarak devrin siyasî durumunu dikkate almak gerekir. 1877’den itibaren Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi) ve maÄŸlûbiyeti, Meclis-i Meb‘ûsan’ın kapatılışı, zamanla sansüre ve jurnallere dayanan bir rejimin oluÅŸması, yazarları da siyaset ve toplum meselelerinde susmaya zorlamıştır. Bu durum edebiyatta içe kapanma, kendi ıstıraplarını dile getirme ÅŸeklinde tezahür etti. Siyasî ve sosyal problemler yerine estetik deÄŸerlerde geliÅŸme ve derinleÅŸme görüldü. Bu tavır Abdülhak Hâmid ve Recâizâde Mahmud Ekrem neslinin de özelliklerindendir. Edebiyât-ı Cedîde bir bakıma bunların devamı sayılabilir. Nitekim Recâizâde tam anlamıyla Edebiyât-ı Cedîde’nin içinde bulunmasa da onun kurucusu ve destekleyicisi olmuÅŸtur.

Edebiyât-ı Cedîde mensuplarını bir araya getiren sebepler arasında, bunların orta sınıf esnaf ve memur çocukları olmaları, disiplinli, programlı ve yabancı dil öÄŸreten okullarda eÄŸitim görmeleri gibi benzer sosyal ve kültürel çevrelerde yetiÅŸmiÅŸ bulunmaları da zikredilir. Nihayet bu sebeplere birçoÄŸunun psikolojik olarak içe kapanık, hissî hatta marazî yaratılışlı ÅŸahsiyetler olduklarını da eklemek gerekir. Bunlardan bazıları her ne kadar hâtıralarında, nisbeten serbest bir siyasî ortamda daha farklı eserler meydana getirebileceklerini ifade etmiÅŸlerse de II. MeÅŸrutiyet’ten sonra eser verenlerinin çoÄŸu Edebiyât-ı Cedîde’nin hemen aynı özelliklerini devam ettirmiÅŸtir.

Bu edebiyata mensup olanların estetik deÄŸerlere önem vermeleri, en çok edebî dilin teÅŸekkül ve geliÅŸmesinde kendini gösterir. Åžiirde olduÄŸu gibi nesirde de uzun vokalli, âhenkli kelimeleri, Farsça terkipleri, vasf-ı terkîbîleri bol bir dil benimsemiÅŸler, bu yüzden Tanzimat’ın baÅŸlangıcından beri tedrîcî bir sadeleÅŸmeye doÄŸru giden yazı dilini yeniden ağırlaÅŸtırmakla suçlanmışlardır. Eski sözlüklerde mevcut olan “tîrâje, ÅŸegaf, ibtikâ, pûÅŸîde, tekattur” gibi kelimelerle Arapça ve Farsça’da bile bulunmayan “tebeÅŸbüÅŸ, mükevkeb, müÅŸemmes, mukmir, nevîn” gibi kelimeleri etimoloji kurallarını zorlayarak kullanmışlardır. Åžiir ve romanlarındaki kadın ve erkek kahramanların adları da Sezâ, Sühâ, Behlül, Lâmia, Bihter, Peyker, Pervîn gibi müzikal deÄŸeri olan, fakat pek kullanılmamış isimlerdir. Biri mücerret, diÄŸeri müÅŸahhas kelimelerden yapılmış, zihinde yeni imajlar uyandıran Farsça terkipler de bu dilin özelliklerindendir: “Leyâl-i girîzân, inkisâr-ı hayâl, teb-i ümmîd, havf-ı siyâh” gibi. Aşırı hassasiyet, heyecan ve teessür ifade eden ünlemler, yardımcı ve ara cümlelerle bazan bir sayfa uzayan, bazan çok kısa, bazan da devrik olan cümleler, çoÄŸu Fransızca’nın tesiriyle ortaya çıkmış ifade ÅŸekilleridir.

Edebiyât-ı Cedîdeciler ÅŸiirde sadece aruzu hemen hiçbir ârıza (imâle vb.) göstermeden kullanmışlardır. Divan nazım ÅŸekilleri ise tamamen terkedilmiÅŸ gibidir. Buna karşılık Fransız menÅŸeli soneyi ve daha ziyade kural dışı nazım ÅŸekillerini denemiÅŸlerdir. Müstezad ÅŸeklinin her vezinde ve kuralsız kullanılışlarıyla serbest ÅŸiire yol açması, yine bu devir ÅŸiirinin ÅŸekle ait önemli özelliklerindendir. Aynı mısralarda ÅŸuurlu olarak ünsüzlerin (alliterasyon) veya ünlülerin (asonans) arka arkaya kullanılmak suretiyle âhenk saÄŸlanması, ÅŸiirde cümle yapısının beyitten ayrılarak deÄŸiÅŸik sayıda mısralara dağılması da (anjambman) Servet-i Fünûn ÅŸairlerinde baÅŸlar. Ancak ÅŸiirin muhtevasında derinlik yoktur. Genel olarak aÅŸk ve tabiat konuları aşırı bir hassasiyetle iÅŸlenmiÅŸtir. Önceki nesilden Abdülhak Hâmid’in metafizik temaları zorlayan ÅŸiiri yerine Recâizâde Mahmud Ekrem’in derinliksiz, sathî temalarını takip etmeyi tercih etmiÅŸlerdir. Yine Ekrem’in her ÅŸiirin vezinli ve kafiyeli olması gerekmediÄŸini söylemesi “mensur ÅŸiir” adını verdikleri, fikirden çok duygu ve hayal yüklü kısa metin parçalarından ibaret yeni bir türün yayılmasına yol açmıştır.

Servet-i Fünûn roman ve hikâyesi Türk edebiyatında önemli bir hamle teÅŸkil eder. Vak‘adan çok ruh tahlillerine, edebî bir dil kullanmaya önem verme, ÅŸuurlu olarak roman tekniÄŸine yönelme Halit Ziya ve Mehmed Rauf’un romanlarıyla baÅŸlamıştır. Psikolojik yapı olarak hissî, bu sebeple de romantik olması gereken Edebiyât-ı Cedîdeciler, Fransız edebiyatından realist ve natüralist romancıları takip etmiÅŸlerdir. Bu durumda roman tekniÄŸi, dil ve tasvirlerde realist olan Servet-i Fünûn yazarları kahramanlarını çok defa romantik, gerçek hayatı tanımayan, hislerine maÄŸlûp insanlardan seçmiÅŸlerdir. Bu tezat, hayatın gerçekleri karşısında hayal kırıklığına uÄŸrayan iradesiz insanların romanlarını doÄŸurmuÅŸtur. Bu romanlarda realist-natüralist mektebin gereÄŸi olarak çevreinsan iliÅŸkileri, biyolojik veraset problemleri baÅŸarıyla iÅŸlenmiÅŸtir. Devrin diÄŸer bir yeniliÄŸi de roman ve hikâye türlerinin birbirinden kesin olarak ayrılması ve küçük hikâye türünün yaygınlık kazanmasıdır. Edebiyât-ı Cedîdeciler’in gerçeklerden kaçıp hayale sığınmaları hayatlarında olduÄŸu kadar eserlerinde de ortaya çıkar. Baskı rejiminin verdiÄŸi sıkıntıyla toplumdan uzaklaÅŸmak için önce Yeni Zelanda’ya, daha sonra Manisa’da bir çiftliÄŸe çekilip Robenson yaÅŸayışına özendikleri bilinmektedir. GerçekleÅŸmeyen bu arzuları eserlerinde küçük ütopik tahayyüllerle kendini gösterir. Pek çok ÅŸiir ve romanın adları, hayal-hakikat tezadını veya hayata karşı kırıklığı ifade eder: Hayal İçinde, Hayât-ı Muhayyel, Hayât-ı Hakîkiyye Sahneleri, Mâi ve Siyah, Kırık Hayatlar, Ömr-i Muhayyel, Rübâb-ı Åžikeste gibi. Duygu bakımından böyle içe kapanık, marazî ve melankolik tavırlarına karşılık ÅŸiirde parnasyen, romanda realist mektebe baÄŸlı olmaları tasvir ve tahlillerde onları gerçekçi olmaya sevketmiÅŸtir. FotoÄŸrafın yaygınlaÅŸtığı bu yıllarda (Servet-i Fünûn, Ma‘lûmat gibi pek çok dergi bol ve güzel fotoÄŸraflarla doludur) edebiyatta tabiat ve çevre tasvirlerinin gerçekçiliÄŸini, biraz da bu yeni aletin moda oluÅŸuna baÄŸlamak gerekir. Nihayet yazarların resim kültürü de (Tevfik Fikret’in ressamlığı da vardır) bu konuda dikkate alınmalıdır.

Devrin siyasî baskısı sebebiyle tiyatro edebiyatında büyük bir geliÅŸme yoktur. Cenab Åžahabeddin, Hüseyin Suat ve Halit Ziya’nın birkaç tiyatro denemesi ise kayda deÄŸer nitelikte deÄŸildir.

Bu dönemde edebî tenkit büyük geliÅŸme gösterir. Daha önce BeÅŸir Fuad’ın, tenkidi sübjektif ve tesadüfî olmaktan çıkarıp âdeta matematik ölçüleri olan bir ilim haline getirme yolundaki gayretleri, hemen bütün Servet-i Fünûncular’ı bu alanda baÅŸarılı denemelere sevketmiÅŸtir. Kültür temelini yine Batı’dan, özellikle Fransız edebiyatından alan bu devir tenkidinin en önemli ÅŸahsiyeti Ahmed Åžuayb’dır. BaÅŸta Cenab Åžahabeddin ve Halit Ziya olmak üzere diÄŸer Edebiyât-ı Cedîde yazarlarının çoÄŸunun da zengin tenkit yazıları vardır.

Ferdiyetçi bir edebiyatın taraftarı olarak ortaya çıkan Edebiyât-ı Cedîdeciler’in hem ferdiyetçiliklerinin aşırılığından, hem de Tevfik Fikret’in hırçın ve çabuk gücenir karakterinden dolayı zamanla aralarında çözülme baÅŸlamıştır. 16 Ekim 1901 tarihli Servet-i Fünûn’da Hüseyin Cahit’in tercüme bir yazısından dolayı geçici olarak kapatılan dergi bir süre sonra yeniden yayımlanmaya baÅŸladıysa da topluluk dağılmış ve dergi Edebiyât-ı Cedîdeciler’in yayın organı olma karakterini kaybetmiÅŸtir.

Edebiyât-ı Cedîde’de isimleri ve eserleriyle ün yapmış baÅŸlıca ÅŸahsiyetler ÅŸunlardır: Åžairler. Tevfik Fikret, Cenab Åžahabeddin, Hüseyin Sîret (Özsever), Ali Ekrem (Bolayır), Ahmet ReÅŸit (Rey), Süleyman Nazif, Süleyman Nesib, Faik Âli (Ozansoy), Celâl Sahir (Erozan), Hüseyin Suat (Yalçın). Roman ve hikâye yazarları. Halit Ziya (UÅŸaklıgil), Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit (Yalçın), Ahmed Hikmet (MüftüoÄŸlu) ve Saffetî Ziya.


Kadrosu

Mezunları

Fihrist 
Kullanıcı Yorumları

! Yorum yazabilmeniz için üye olmalısınız.
Üyelik için lütfen sayfanın üst kısmında yer alan"Üye Giriş | üye ol" linkine tıklayınız.

Kayıt Ekleyen / Eklenme Tarihi
Sümeyye Abaci / 20.06.2015



Eski Eserler


Eski Eserler Kütüphanesine Hoşgeldiniz!

Hesap İşlemleri

Üye değil misiniz? Üye olun!

Eski Eserlere üye olarak, kütüphanenimiz ve eserlerimiz hakkında paylaşımlardan hesabınız üzerinden faydalabilirsiniz...