Nizamdan , nizam koyucuya delil getirmek makbuldür. Darwinizm ise henüz herhangi bir Russell’e böyle güçlü bir delili reddetme gücünü verecek durumda değildir.
1966 yılının yaz aylarında Bertrand Russell’in (1872-1970) bütün eserlerini okumaya karar verdim .Büyük bir şans eseri eserlerinin tamamını evime yakın bir kitapçıda buldum . Ve alıp eve getirdim . Eşimin ilk tepkisi , sen çok sürmez sapıtırsın, şeklinde oldu .
Bertrand Russell, çağımızın en önde gelen mülhid düşünürlerinden kabul edilir. Bu sebeple de eserlerini okumak çoğularına zarar verebilir. Ben bütün bunlara rağmen Bertrand Russell’in dünyasına girdim ve neticede daha da güçlenmiş bir imanla okuyuşumu tamamladım . Russell gerçekten , kültürü ve araştırmacı yapısıyla çağımızın en kapasiteli düşünürüdür. Hatta White Hid’in dışında bu genellemenin bir istisnasının olmadığı söylenilmektedir. Russell neredeyse bir yüzyıl süren ömrünü iki şeyin bilgisine ulaşmaya çalışmakla geçirmiştir.
“Biliyoruz diyebildiğimiz kaç şey vardır ve bunlardan kaçının bilgisine tam olarak ulaşabildik , kaçının hakkındaki bilgilerimizde bazı şüphelerimiz var.” Russell hedef olarak belirlediği noktaya ulaşmak için dört bilim dalını seçmiştir. Bunlar fizik , hayat bilim Fizyoloji , Psikoloji , ve Matematik Mantığı Mathematical Logic’ dir. Bu bilim dallarının incelenmesinden sonra Russell varlıkta şüphe ekolünün baştan sona hatalı olduğu kanaatine varmıştır. İnsan burada bir çıkmaza düşmektedir. Bir taraftan bilmiyorum , diyerek hayatı sürdürebilmesi söz konusu değildir. Ama diğer yandan da eşyanın bilgisine ulaşma girişimleri ancak çok cüz’i bir miktarda bilgiye ulaşabilmekle sonuçlanmaktadır.
Felsefe, başlangıcından bu yana oldukça iddialı şeyler söylemekte ama neticede onun vasıtasıyla elde edebildiklerimiz , diğer bilimlere nisbetle son derece azdır. Bertrand Russell ömrünü tamamıyla her konuya şamil bir felsefi mezhep oluşturmaya vakfetmişse de Prof . Alan Wood’un da dediği gibi; felsefi mezhebi olmayan bir filozof olmuş , netice de bir felsefi mezhep oluşturmayı başaramamıştır.
Mantık ve matematiğin bilgiye ulaşmanın iki yolu olduğu meşhursa da Russell‘e göre bunlar tabiat kitabının alfabesidir. Kitabın kendisi değil.
Russell bilgiyi ikiye ayırmaktadır. Eşyanın bilgisi Knowledge of things ve hakikatin bilgisi Knowledge of truths … Eşyanın bilgisi , hissedilebilen olayların bilgisidir Sensible Facts . Ama hissedilebilen şeylerin hakikatleri herşey demek değildir. Bu hakikatlerin ötesinde bizim duyularımızın idrak edemediği hakikatler gizlidir. Bizim onlara ulaşabilmemizin tek bir yolu istinbattır -delillendirmedir-. Ve o da duyu organlarımızla idrak edebildiğimiz olaylara dayanır.
İstinbat doğru bir metottur, ama bilimsel olmalıdır. Yalnızca görme işitme dokunma gibi duyu organlarımızla idrak ettiğimiz şeyler bilgiler data’dır. Evren hakkındaki bilimsel tasavvurumuz duyu organlarımız tarafından desteklenmemektedir. Buna göre bu evren tamamıyla delillendirmeye dayanan Infered World bir evrendir. Gözlem ya da deneysel değil . Ve insanların düşünceleri yalnızca zihinlerindedir.” Russell’in vardığı netice , tecrübeye experience son derece büyük önem verilmesidir. Bu sebeple de önemli şeylerin belirlenmesinde tecrübeye Empiricism dayanılmalıdır. İmportant Limitation
Çoğu felsefecilerin tecrübeyle delillendirilebilecek şeylerle , delillendirilemeyecek şeyleri kavrayıp belirlemede hata ettiklerini gördüm. Ne yazık ki teorik fizik bizlere , 17.yy’da sahip olduğu güveni günümüzde verememektedir. Newton’un teorileri dört faraziyeye dayanmaktaydı. Bunlar , yer zaman , madde ve kuvvet’ti ama günümüz fiziğinde bunlar kayboldu gitti ,o eski değerlerini yitirdi. Yer ve zaman Newton’un düşüncesinde camid ve müstakil şeylerdi . Ama şimdi yer ve zaman space time müstakil varlıklar substantial olmaktan çıkıp eşyanın arasındaki bağlar olarak algılanmaya başlandı . Madde’nin ; birbiri ardına gelişen olayların sureti , kuvvet’in Force ise enerji olduğu kabul edilir oldu. Enerjinin ise kalan madddeden ayrılmasının sözkonusu olmadığı anlaşıldı. Sebep Cause fizik alimlerinin isimlendirmelerine göre kuvvetin felsefi şekliydi.
Artık eskidi tamamen öldü diyemesek te, bu düşünce eskiden olduğu gibi güçlü olmayıp artık iyice zayıflamıştır .
Hayatım boyu devam eden araştırmalarımın neticesinde isbat edilebilmesi ya da delillendirilmesi mümkün olmayan istinbatların da Non-Demonstrable İnference kabul edilebilir ve makul olabileceklerini gördüm .Zira bu istinbat türünün reddedilmesi durumunda bilimlerin ve hayatın düzeni felç olacaktır.
Bilimler gerçek Real alemi de zihinsel alemi de Belelieved World kendilerine konu alırlar. Her yeni bilimsel adımla birlikte bilgilerimiz biraz daha pekişirler . Bilimlerde bazı şeyler gözlemlenebilir hakikatlerdir. Ama ulvi değerler salt bilimsel hakikatlerdir Scientific Abstractions. Bu hakikatlerin bilgilerine gözlemlere dayanan kıyaslamalarla ulaşılır. Herşeyden şüphe etmeyi savunan görüş Universal scepticism bütün olarak reddedilemez ama her şeyden de şüphe edilmesi de bütünüyle kabul edilemez . Ben duyularla elde edilen hakikatlerin Facts of Sense kabul edilmesi bunlar vasıtasıyla elde edilen bilimsel verilerin doğruluklarının kabul edilmesi kanaatındayım. Zira bu ikisi filozofun düşüncesinin temel dayanaklarıdır. Bunların bizleri doğru bilgilere ulaştırmaları çok çok kesin olmasa da Quite Certain diğer seçeneğe nazaran daha tercih edilmeye layık Higher Degree Of Possibility görülmektedir. Üstelik felsefi kıyaslamalar yapabilmemiz için duyulara dayalı hakikatlerin bize sunduğu verilere ihtiyacımız vardır.
Russell’in görüşleri şu alıntıyla daha bir netleşecektir:
Teorik fizik yoluyla elde ettiğimiz bilgilerin çoğu değişik denklemlerin hulasası ya da sonuçlarıdırlar . Fizik bilimi bu sayede olayların mantıksal yapısını ortaya çıkarabilmektedir. Ama diğer taraftan olayların içyüzleri intrinsic meçhul kalmaya devam etmektedir. Teorik fizik bizlere eşyanın gerçek yüzü hakkında konuşma imkanı sunamamaktadır. Fizik ilminin bize verebildiği eşya ya da olay hakkında birtakım denklemsel izahlardan başka bir şey değildir. Kendisi için değişikliğin gerçekleştiği şey ve bu değişikliğin nereden kaynaklandığı meçhul kalmakta , fizik bilimi bu konuda konuşamamaktadır.
Russell Felsefi Gelişimim, isimli eserinde, İzah Edilemez Delillendirme -kıyaslama- bölümünü şu sözleriyle bitirmektedir ; Aceleci davranan bir takım filozofların hiçbir sebebi olmadan ve bir dayanakları da yokken yaptıklarının aksine , görüşler ve teorilerin kesinliği iddia edilemez.
Bu alıntılardan Russell’in önünde sadece iki seçenek olduğu anlaşılmaktadır. Ya şüpheciliği benimseyecek ya da dinin gerçekliğini kabul edecektir. Eşyanın dış görüntüsünün ötesinde mahiyetinin bilgisine ulaşılamadığına ve bunun imkansızlığı ortaya çıktığına göre , önünde iki seçenek kalmaktadır. Herhangi bir şeyin bilgisine ulaşılabilmesi fikrini reddedecek ve ancak bizatihi kendisinin bilgisine kesinkes ulaştığı şeyleri kabul edecektir. Bilim hala mucizeleri inkar ettiğine göre insan mucizeler karşısında bilmiyorum, deyip teslim olacaktır. Ama Russell böyle davranmayı kabul edememekte ;eğer bir delillendirme , o şeyin dışa yansıyan bilimsel eseasları üzerine bina ediliyorsa onun kabulüne cevaz vermektedir. Ve işte bu kabullenmesiyle de neredeyse din dairesine girmektedir. Zira din insanın sınırlı duyuları vasıtasıyla eşyanın hakikatının bilgisine ulaşamayacağını , ama gözlemlediği dış görüntülerinden eşyanın gerçeği hakkında kıyaslamalarda bulunabileceğini söylemektedir. Russell tümüyle her şeyden şüphe edilmesini kabul etmezken aynı anda dini de reddetmekte, kendi kabulleri ve doğru bulduğu değerleriyle çelişkiye düştüğünü ise ihmal etmektedir.
Russell tecrübe edilemeyen bir takım şeylerin varlığına inanmanın doğruluğunu kabul etmekte, örneğin yeryüzünün uzun tarihiyle ilgili bilimsel yorumlara inanmakta, göklerdeki uzak yıldızlarla alakalı bilgileri kabul edebilmektedir.
“Ben bazı olaylardan diğer bazı olaylara delillendirme yapma esasına inanıyorum. Özellikle de delillendirmelere dayanmadan bilgisine sahip olduğum olaylardan; bilmediğim olayların bilgisine ulaşma şeklinde olanına… Bir başka kitabında şöyle diyor: “Ben gerçeğe son derece yakın delillendirme yolları olduğuna ; deneysel olarak isbat edilmeleri imkan dahilinde olmasa da kabul edilmeleri gerektiğine inanıyorum .” Bu itiraftan sonra –hem de Russell’in kendi ölçüleriyle – din artık delil ve kıyaslamalarla isbat edilmesi imkansız bir şey olmaktan kesinlikle çıkar. Zira bizler de dinin doğruluğunu onun kabul ettiği bu “delillendirmeye dayalı metotla” isbat ediyoruz.
Bundan daha da ilginç olan ; Russell’in dolaylı olarak dinin doğruluğunu isbata uygun delillendirme yollarının varlığını kabul etmesi ve bunların bilimselliklerini itiraf etmiş olmasıdır. Hal böyleyken Russell çok basit sebepler öne sürerek bu delillendirmeleri reddetmiştir. Niçin Hıristiyan Değilim isimli eserinde şöyle demektedir ;
Ben bütün evrensel dinlerin batıl ve zararlı olduğunu düşünüyorum. Budizm,Hinduizm,Hıristiyanlık,İslam.,Komünizm… Din düşünürlerinin öne sürdükleri deliller hakkında , mantıklı denilebilir ve bunların Allah’ın varlığını isbatları kabul edilebilir. Öne sürdükleri deliller bir çok büyük filozof tarafından kabul de görmüştür. Ama bu delillerin dayandıkları mantık Aristo mantığıdır. Ve Aristo mantığı artık bilimsel olarak, - din adamları hariç- reddedilmektedir.
Din adamlarının öne sürdükleri delillerden birisi vardır ki sadece mantıki değil aynı zamanda bilimsel bir delillendirmedirde . Bu, evrenin harikulade bir nizam üzere olması İbda –Desing delilidir. Ama Darwin bu delili iptal etmeyi başarmıştır.
Bu ifadelerdeki en önemli nokta, Russell’in, evrendeki nizamla , mantiki delillendirme yapılabileceği itirafını içermesidir. Ama o bir yandan bunu delil olarak kabul ederken diğer taraftan darwinizmin onun batıllığını isbat ettiğini öne sürmektedir. Ya da Darwin’in eleştirilerinin bu delili zayıflattığını düşünmektedir.
Bu düşünceler bazı mülahazaları beraberinde getirmektedir. .Yapılan iktibasa göre din ; Evrende bir tür nizamın var olduğunu ve bu nizamın, bu evrenin arkasında durup onu düzenleyen bir irade ve düzenleyici bilinç sahibine işaret ettiğini , bu idrak ve bilinç sahibi olmasa evrenin kuru ve cansız maddeden başka bir şey olamayacağını söylemektedir.
Russell bu delillendirmeyi temelde kabul edilebilir bulmakta ,ama hemen darwinin tabiatı incelediğini ve yeryüzünde ortaya çıkmış olan hayatın , milyarlarca senelik bir zamanın geçmesinden sonra , bilinçsiz maddeden ortaya çıktığını tesbit ettiğini öne sürmektedir. Sözgelimi zürafa’nın, birisi tarafından yaratılmadığını , ama keçi gibi bir hayvanın uzunca süren bir tabii sürecin sonunda zürafa’ya dönüştüğünü kabullenivermektedir.
Burada Darwinizmden bahsetmeyeceğiz. Ama öz bir şekilde değinmekte fayda mülahaza ediyoruz. Russell’in önce kabul edilebilir olduğunu itiraf edip hemencecik reddetmeye yöneldiği bu delillendirmeyi reddinde dayandıkları , gerçekten çok zayıf bahanelerdir. Her şey bir yana Darwinizm hala tamamıyla isbatlanmamış bir nazariyedir. Evrim teorisi olsa olsa mahlukatın hepsinin bir anda yaratılmadığını , değişik zamanlarda değişik tür canlıların ortaya çıktığını ,canlıların değişik evrelerden geçtiklerini , bir başka ifadeyle ; gelişmiş canlılardan önce basit canlıların ortaya çıktığını ifade eder.
Kesinlikle isbatlanamayan ince nokta ise gelişmiş canlıların asıllarının uzun bir süre sonunda , basit canlılardan bilinçsiz maddenin bir eseri olarak türeyip türemedikleridir.
Gözlemler, birinci bölümü destekler mahiyettedir. Ama delillendirmenin ikinci bölümü hala bir teori olmaktan öteye geçememiştir. Üstelik nazariyenin ikinci bölümünün herhangi bir deneysel ortamda gözlemlenebilinmesi imkansızdır. Ve deneylere de açık değildir. Evrenin harikulade nizamını madde ötesi bir yüksek bilincin koymadığı tezi ise darwinizm nazariyesinin isbatlanmamış ve asla isbatlanamayacak olan bu ikinci kısmına dayandırılmaktadır. Ve Bertrand Russell her nasılsa bu önemli ayrıntıyı gözardı etmiştir.
Darwinizm nazariyesini benimseyip destekleyen bilim adamları bile, bu önemli ayrıntıyı ifade etmek durumunda kalmışlardır. . Sir Arthur Keith (1866-1955) bu nazariyenin taraftarlarından birisidir ve şöyle demektedir;
“Evrimin doğruluğu isbatlanabilmiş değildir., isbatlanamazda ... Bizim bu nazariyeyi benimsememizin sebebi ise , her şeyin bir anda yaratılışı inancına alternatif tek nazariye olmasıdır . Bir anda yaratılışın , tasavvuru bile imkansızdır.”
Bu anlayışları doğrultusunda söz konusu bilginler, nazariyelerini iki bölüme ayırmışlardır. Evrim Nazariyesi ve Evrimin Sebebi … Onlara göre evrim nazariyesi kesindir. Ama evrimin sebebi bugün bile hala meçhuldür. Bu taksimin daha güzel kavranılabilmesi için, evrim nazariyesi ve evrimin delili şeklinde ikiye ayırmamız yerinde olacaktır. Herhangi bir nazariye kendisini açıklayacak sebebi keşfetmeden asla güvenilir olamaz. Her ne kadar onu benimseyip inanan bilim adamları , işaret ettiğimiz bu zaaf noktasına rağmen , onu doğruluğu sabit bir nazariye olarak kabul ediyorlarsa da, Evrim nazariyesi veya Gelişim , hala delili bilinmeyen bir nazariyedir. Akla mantığa en uzak şey , durumu böyle olan bir teorinin ,dinin doğruluğuna esas teşkil edebilirliği itiraf edilen bir ölçüyü yıktığının söylenilmesidir.
Hayatın ,evrim sonucu oluştuğunu farz etsek bile, Russell’in iddiaları asla kabul görmeyecektir. Çünkü dine atfettiği yaratıcı anlayışı ; bir defada her şeyi yaratan bir yaratıcıdır. Ve bu yaratıcının , mahlukatını bir tertip ve nizam çerçevesinde uzun bir süreç içerisinde yaratma imkanı yoktur. Russell’in iddialarının kesinlikle bir dayanağı yoktur. Allah’ın gücü her şeyin bir anda yaratılmasına yeteceği gibi , iradesi doğrultusunda geniş bir zaman diliminde eşyayı yaratmaya da yeter. Bu çerçevede bu nazariye kesinlikle dini anlayışı iptale yetmez.
İnsan oğlu bin yıllardır kendisinin de ,ağacın da yaratıcısının mutlak güç sahibi Allah olduğuna inana gelmiştir. Yine aynı süreçte, çocuğun büyüyüp doğumundan kırk sene sonrasında olgunlaştığı , dev ağaçların yarım ya da bir yüzyıl sonra gelişimlerini tamamladıkları gözlemlene gelmiştir. Bütün bunlar insanın Allah’ın tek güçlü varlık olduğu inancını sarsmamıştır. Onun aklı hiçbir zaman her şeye gücü yeten Allah’ın insan ve ağacı bir defa da kemal hallerine ulaştırmasını farz kılmamış , öngörmemiştir.
Aynı şekilde ileride gerçekleşecek bilimsel keşifler, yeryüzündeki hayatın bir anda ortaya çıkmadığını, uzun bir müddet alacak bir gelişimin akabinde ortaya çıktığını isbat edecek olursa , bu -günümüzde hala kesin olarak ispat edilemediyse de , -din gerçeğini iptal etmez .Hatta dinin gerçekliğinin tekrar gözden geçirilmesini bile gerektirmez. Zira ortaya çıkarılan ,Allah’ın yaratmadaki uslubundan başka bir şey olmayacaktır. Ve bu buluşun ; Allah’ın mahiyetiyle ya da Allah’ın kendisi olmakla bir alakası yoktur.
Son söz olarak şunu kaydedelim: bizce az önceki alıntı çerçevesinde, Russell dinin gerçekliğini temelde itiraf etmektedir. O, görüldüğü üzere evrendeki nizamı kabul etmektedir. Her nizam bir nizam koyucuyu zorunlu kılar. Russell bu delili cevaplamak için darwinizme yönelince , doğruluğuna delil getirdiği esası , yine kendisi iptal cihetine gitmiştir. Evrendeki nizam herkesçe itiraf edilen bir gerçektir. Ama darwinizm tamamı itibarıyla henüz isbatlanamamış bir teoriden başka bir şey değildir. Nazariyenin özellikle nizamın hayatın değişik türlerinde maddi amiller sebebiyle var olduğu şeklindeki bölümü , salt faraziyeden başka bir şey değildir. Nizamdan , nizam koyucuya delil getirmek makbuldür. Darwinizm ise henüz herhangi bir Russell’e böyle güçlü bir delili reddetme gücünü verecek durumda değildir.