|
![]() |
Hakkında Bilgi |
Malatya Müzesi Malatya’nın Aslantepe Mevkii’nde, 1912 yılında Hitit dönemine ait bazı eserlerin ortaya çıkması üzerine arkeoloji yönünden yöre önem kazanmıştır. Malatya il merkezinde müze teşkilâtı olmadığından bu eserlerin bazıları İstanbul Asar-ı Atika Müzesi’ne gönderilmiş, bazıları da yerinde korunmaya çalışılmıştır. 1929 yılında Aslantepe köylülerinin buldukları bazı eserleri yabancılara satmalarının duyulması üzerine Milli Eğitim Bakanlığı Malatya Valiliği’ne yazdığı 22 Temmuz 1932 tarihli yazıda eski eser kaçakçılığının önlenmesini ve bulunan eserlerin toplanmasını istemiştir. Bunun üzerine Aslantepe’de gizli olarak yapılan kazılarda ele geçen eserler Malatya’da İzzeddin İlkokulu’nda koruma altına alınmış, ardından Ankara Arkeoloji Müzesi’ne, Eski Malatya’daki Ulu Cami’deki minber ile kürsü de Ankara Etnoğrafya Müzesi’ne götürülmüştür. Malatya Kültür Direktörü Malatya Ulu Camisi’nin müze haline getirilmesini istemiş, ancak bir sonuç alınamamıştır. Bunun üzerine Malatya’nın turizm yönünden gelişimini isteyen Malatyalılar, Malatya’da bir müze kurulmasını sürekli dile getirmişlerdir. Bu arada 1966 yılında il merkezindeki Taşhoron Kilisesi’nin restore edilerek müze haline getirilmesi istenmiş ve bu da sonuçsuz kalmıştır. Bu çalışmalardan sonra Malatya Millet Parkı içerisindeki bir bina müze için kiralanmış ve Gazi İlkokulu başta olmak üzere diğer yerlerdeki eserler buraya nakledilmiş ve müze 7 Mart 1971’de ziyarete açılmıştır. Müzede bulunan nadide eserlerden birkaçı şunlardır: Neolitik Heykelcikler: M. Ö. 8000 yılına tarihlenen, kireç taşından yapılmış ilk heykel örnekleridir. 1985 yılında yapılan kurtarma kazıları sırasında, İzollu bölgesi Caferhöyük'te gün ışığına çıkarılmışlardır. Anadolu neolitik yerleşim birimleri ile çağdaş olan bu yerleşim yerinde, bu ilk heykel örneklerinin yanı sıra, tarıma geçiş ve toprağı ilk işleme kültürünün gelişmesinde kullanılan malzemeler de (Obsidyen bıçak, orak, ok ucu, keski ve delgiler) müzede yer alır. Kılıç ve Mızrak Uçları: Arşlantepe höyük, eski tunç devri (M.Ö. 3200-3000) 1. tabakasında, toplu olarak bulunan bu eserler bronzdan yapılmış olup, arsenik alaşımlı olmaları ve bazılarının gümüş kakmalı olması ilgi çekmektedir. Devrine göre, formları, kakmaları ve arsenik alaşımlı olmaları bu eserlere arkeolojik litaratürde ünik bir yer sağlamaktadır. İnsan Mezarı: Arslantepehöyük'te geç kalkolitik çağı katında bulunan bu mezar M.Ö. 4000 yıllarına tarihlenmektedir. Anadolu'da ölü gömme adetlerinin ünik bir örneği olan bu mezar, orijinalliği bozulmadan sağlamlaştırılarak Müzeye getirilmiştir. Mezarda bulunan ceset, genç bir kadına ait olup, süs eşyaları ve mutfak kapları ile birlikte arkeolojik dilde hoker vazifesi denilen, çocuğun ana rahminde duruş şekli gibi yatırılmış olarak defin edilmiştir. Durum şöyle yorumlanmaktadır: Devrin insanı dünyaya nasıl gelindi ise öyle gidilmesi düşüncesi ile ve tıp dünyasını çok yakından ilgilendiren bir yöntemle, devrinde çocuğun ana rahminde yatış şeklini bilen bir zihniyetle, kadın cesedini bu mezara defin etmişlerdir. Ayrıca, yine ölü gömme adetlerini gösteren küp mezarlarda, sağlamlaştırılarak, müzede teşhire sunulmuştur. Mühür Baskılar (Bulle): Arslantepehöyük'te. eski tunç çağma (M.Ö. 3200-3000) ait Kültür katında bulunan, saray kalıntısının, giriş yönünde hemen solunda yer alan küçük bir mekanda topluca bulunan mühür baskıları, Arslantepe'nin (Melida/Maldiya günümüz Malatya'sının antik adı), o devi de büyük bir ticaret merkezi olduğunu göstermesi bakımından önemlidir.Bu buluntular geç kalkolitik çağda Arslantepede ortaya çıkarılan Saray komleksi içerisnde ilkel muhasebe sistemi ve brokrasinin ilk doğuşuna ışık tutmaktadırlar. Kral Mezarı: Arslantepe kazılarında ortaya çıkartılan Geç uruk dönemi sarayının kralına ait M.Ö. 2900 yılına tarihlenen ve 70’den fazla mezar buluntusu veren kral mezarının bir rekonstüriksüyonu Müze’de yapılarak sergilenmektedir. Kralın hoker vaziyette yatış biçimi ve mezarın üzerinde kurban edildiği varsayılan 4 kişinin bulunma pozisyonları ilgi çekmektedir. Yine, ayrıca Karakaya baraj gölü su altında kalan ve kurtarma kazısı yapılan Değirmentepe höyük'te ortaya çıkarılan mühür ve mühür baskıları da aynı özelikleriyle dikkati çekerler. Bu nadide eserlerin yanı sıra, tüm eserler geçmişin kültür hazineleri olarak günümüze ışık tutmaktadır. Her eser kendi başına birer hazinedir. |
Materyaller | ||||
Toplam Kitap Adedi | Yazma | Matbu | Harita | CD |
Diğer Bilgiler | Dergi | Gazete | Minyatür | Resim |
Gravür | Fotoğraf | Fermanlar | Tezler | |
Kolleksiyonlar |
İletişim Bilgileri | ||||||||||
|
Fihrist | ||